Kaba, saba, sert, kırıcı, söz ve davranışlarıyla incitici bir insanın toplumun gözünde değer kazandığını hiç gördünüz veya duydunuz mu?
Tam tersi toplumda bir yer edinmiş, etrafında sevgi hâlesi meydana getirmiş insanlara bakın, mutlaka insanları cezb ve celbeden bir kısım güzel hasletlere sahip olduklarını göreceksiniz.
Çok kısa zamanda Allah Resûlü (a.s.m.) ne yapmıştı da medeniyetten uzak, kaba, saba insanları cezb ve celb etmiş ve çok kısa zamanda onları dünyanın en medenî milletlerine dahi öğretmenlik yapacak hâle getirmişti?
Hiç şüphesiz bunda gönüllere hitap eden güzel hasletleri en büyük rolü oynamıştı. Kur’ân der ki: “Allah’tan bir rahmet eseridir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen huysuz ve katı kalbli birisi olsaydın muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, Allah’ın da onları bağışlaması için duâ et ve işlerinde onlarla istişâre et. İstişâre ile karar verip azmettiğinde ise Allah’a güven ve Ona tevekkül et. Şüphesiz Allah Kendisine tevekkül edenleri sever.”
Bu âyet Efendimizin (asm), insanlar hatalar da yapsalar sert değil, yumuşak davranmasının onları kendinden koparmadığını, etrafında toplamaya yettiğini belirtiyor. Daha öte onlarla yaptığı istişare, bağları kuvvetlendirmiş, kopmayasıya bağlanmalarını sağlamıştı.
İşte bağlayıcı bu güzel hasletlerden biri istişaredir. Cenâb-ı Hak âyette de görüldüğü gibi Resûlünü Ashabıyla meşverete dâvet ediyor. Şûrâ Sûresinin 38. âyeti de şu meâlde: “Onlarla iş hususunda istişare et” buyuruyor. Bu âyetin metni, Türkiye Cumhuriyetinin ilk meclis binası duvarında da yazılı idi.
İşten anlayan kimselerce ve şartlarına uygun olarak yapılan meşveret pişmanlık uyandırmaz. Nitekim hadis-i şeriflerinde Allah Resûlü (a.s.m.) “İstişare eden asla pişman olmaz.”1 “Bir millet istişare ettiği müddetçe zillete düşmez”2 buyurmuşlardır.
Ancak yukardaki âyet, meşveret ettikten sonra karar çoğunluk tarafından alındığı için tereddüt ve gevşeklik göstermeden, ona uyulması gerektiğini emrediyor. Nitekim Allah Resûlü (a.s.m.) Uhud’da meydan savaşına çoğunluk tarafından karar verildiğinde, kendi görüşüne ters düştüğü halde, meşveretin sonucuna uymuş; Medine’de kalıp savunma savaşı yapalım dedikleri halde, “Bir peygamber zırhını giydiği zaman asla çıkarmaz” diyerek kararlılığını göstermişti.
Demek bütün mesele meşveret ve alınan kararlara uymak.
Dipnotlar:
1. Mecmâü’z-Zevâid, 2:280.
2. Tirmizî, Fiten: 7.
01.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|