Filistin, kanayan yara olmaya devam ediyor. Filistin halkı, 1967’den beri rahat yüzü göremedi. Mazlûm ve mükedder yaşıyor. En acımasız eziyetlere göğüs geriyor. Halkı temsil eden örgütler, silâhlı mücadeleden normal sürece geçemiyorlar. Partileşme ile birlikte seçim ve iktidar ekseninde çelişkiler yaşıyorlar.
El Fetih, kurucusu Yaser Arafat’ın şahsında gittikçe güç kaybetti. Zamanla ranta bulaştı. Temsil değerini daha da mağdur hale getirdi. Güvenini kaybedince, Hamas siyasî aktörlüğe soyundu. Seçim zaferi kazandı. El Fetih karşısında, sadece sandık çoğunluğu elde etti. Onun dışında kendini konumlandıramadı.
Hamas, eli kolu bağlı iktidar mıknatısına takıldı. Uluslar arası kabul görmedi. Büyük jandarma ABD’nin keskin tavrı, işbirliğine açık ülkeleri ürküttü. İsrail’i tanımayınca, Batının sadece öldürmeyen gıda ve sağlık paraları da gelmemeye başladı. Aylığı kesilen bir işçi gibi, adı devlet olan çarkını bile yürütemedi.
Mısır, Türkiye ve Rusya’nın kabul ettiği Hamas heyeti, istediği uluslar arası kamuoyunu arkasına alamadı. İsrail’in amansız tutumu ve izolasyonların katlanarak artması, Hamas’ı daha da gerdirdi.
Buna rağmen, yeni süreçte sabırlı olmaya dikkat etti. Örgütten partiye, partiden iktidara, iktidardan hükümet olmaya ve hükümetken devlet yönetmeye talip bir sürecin daha ilk basamağında geçiş zorluğu yaşandığı ortada.
Bir defa, ekonomik sefalet devam ederken, İsrail sahildeki aileleri hedef seçen saldırılarını yaparken ve hâlâ işgal altında olan topraklarda kontrollü geçiş gerginliği sürerken ne kadar sonuç alabilir? Hamas’ın siyasî lideri Suriye’de yaşıyor. Filistin hükümeti iki ayrı bölge gibi, izin verilmediği zaman iki ayrı meclis olarak çalışıyor.
Arafat’ın selefi Mahmut Abbas ise, hem El Fetih cephesinde ılıman yapısıyla zorlanıyor, hem de yeni iktidar Hamas’la konsensüs sağlamada sıkıntı çekiyor. Bir de çaresizlik içinde İsrail’e uzattığı zeytin dalının çoktan kuruduğunun da farkında. Amerika’nın şartsız desteğini alan İsrail’in gittikçe azgınlaşan tutumları da işin cabası...
Hamas, iki yılı aşan barış sürecini, çocuklara ve ailelere yönelik İsrail saldırılarından sonra bozdu. Zaten İsrail’in de istediği buydu. Sürekli ortamı gerdi. Aşamalı olarak Hamas’ı tahrik etti. Bahanelere sığındı ve sürekli saldırdı.
En son bir İsrail askerinin kaçırıldığı gerekçesiyle, Gazze’de elektrik ve su tesislerini tahrip etti. Ulaşım köprülerini uçurdu. Halkı karanlıkta bıraktı. Havadan saldırılarını yoğunlaştırdı. Filistin hükümetinin bir çok bakan ve milletvekilini göz altına aldı.
Bu kadar onur kırıcı, rencide edici ve kan içici vampir gibi Gayretullaha dokunacak zulmü ve şiddeti, bir topluma, bir halka, ülke olma hakkını isteyen bir kitleye uygulamak, insanlık dışı en büyük haksızlıktır.
İsrail’in son operasyonları, “yaz yağmuru” değil ölüm güllesi adeta. İncitilmiş, kışkırtılmış, zulmedilmiş, ruhu ve kalbi yıkık binlerce insanın insanlık trajedisi yaşanıyor. Daha ileri bir söz söylemek gerekirse, bir soykırım yaşanıyor.
Sağır, hissiz, algısı bazen aptallaşan Batının vahşî ruhu her zamanki seyirci ve zalimden yana destekçi rolünde.
İslâm dünyasına ne demeli? İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ), yeniden yapılanma sürecine girdiğinden beri sanki bu konuda daha da sessizleşti. İKÖ, Müslüman halkların demokrasi sözcülüğünü ve işgal edilen ülkelerde yaşanan zulmü daha gür bir sesle tel’in edemez mi? İslâm dünyası, komple bir boykota hazırlanamaz mı?
Evet, esas kırılma burada yaşanıyor. Mazlûm insanlar hissedilmedikçe ve onların mücadelesine ortak olunmadıkça, adı ister Hamas olsun, ister El Fetih olsun fark etmez. Bu iki örgüt, geçmişte demokratik sürecin ve Batı karşısında tutunacak daha kalıcı metotların sahibi olamadıkları için kaybediyorlar.
Bizi üzen, beraberinde bir halk cezalandırılıyor. BM, AB ve Rusya’dan bu açmazı çözecek yeni bir girişimi derhal başlatmaları bekleniyor. İslâm dünyası da artık uyanmalı. Kaderin bu acı tokatlarını daha fazla hak etmeden, kendine çeki düzen vermeli.
Ah Filistin! Biliyorum barışa ne kadar hasretsin...
Lütfen, üç dakika Filistinli çocukları düşünelim...
04.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|