Siyasî partilerin güven kaybetmesinin faturası, yine siyasetçilere çıktığı halde Türkiye’yi ‘idare’ etmeye talip olanların bu hususta istikrarlı olmadıklarına şahit oluyoruz.
Hesap verilmesi gereken yer, seçim sandığı ve ‘millet’ olduğu halde, bazı siyasiler bu noktayı unutuyor. Çoğu zaman bürokrasiye de —millet adına— hesap sorması gerektiği halde, fiilen hesap sorulan haline geliyorlar ki, siyasetteki itibar kaybını gösteren fotoğraf da bu olsa gerek.
Bazı siyasetçilerin TBMM’de başka, millet huzurunda başka şekilde davranması da bir diğer çelişki. “Karakolda konuşur, mahkemede inkâr eder” deyimini hatırlatan bu tavır, siyasetçiye artı bir değer, bir mevki, bir makam, bir itibar kazandırabilir mi?
Meselâ, TBMM tatile girmeden önce kabul edilen ‘son kanun’lardan biri olan ve kabul edilmesine rağmen tartışmasının bitmediği Terörle Mücadele Kanunu’na bakalım. TBMM’deki görüşmeler esnasında kanunun kabul edilmesine itiraz etmeyenler, daha sonra halkla yüz yüze gelince kanunu savunmaktan çekiniyorlar. CHP’nin ve Genel Başkanının tavrı buna bir örnek. CHP, kanunun bazı maddelerine itiraz etti, ama bu itiraz tümden bir itiraz şeklinde olmadı. Kanun kabul edildikten sonra Kars’ta milletin karşısına çıkan Baykal, “Terörle Mücadele Yasası’nın Türkiye’nin terörle mücadelesi açısından gerekli düzenlemeleri içeren bir yasa olmadığını” savunmuş. (AA, 1 Temmuz 2006).
Terörle Mücadele Yasası’nın olgunlaştırılmadan, ‘’derme-çatma’’ tekliflerin bir araya getirilerek, ortaya koyulan bir teklif olduğunu ifade eden Baykal, şöyle konuşmuş: ‘’İçinde çok ciddî yanlışlıklarda vardır. Çok ciddî hukuki zaafiyetler de vardır. Bu konularda biz uyarıları yaptık. 6. maddeyle ilgili AKP vahim bir hataya sürüklenmek üzereyken, uyarılarımızla bundan vazgeçildi. Ama bu yasada başka yanlışlıkların bulunmadığını söylemek mümkün değil. Bu konuda arkadaşlarımız Meclis’te görüşlerini ifade ettiler. İşte bu AKP’nin (dostlar bizi alış verişte görsün, terörle mücadele konusunda bir yasal düzenleme yapalım) anlayışıyla getirdiği bir yasa. Terörle mücadelede, gerekli etkinliği sağlayacağı konusunda güven vermiyor.’’
Bu beyanı iki şekilde okumak mümkün: 1- Bu kanun bizim de içimize sinmedi, ama kerhen de olsa kabul ettik. 2- Terörle mücadeleye bu kanun bile yetmez, daha sert kanunlar lâzım!
Bu beyandan, CHP’nin içten içe ‘daha sert kanun istemiş olabileceği’ yorumunun çıkarılmasını ‘abartılı’ bulanlar olabilir. Ancak, “(bu kanun) Terörle mücadelede, gerekli etkinliği sağlayacağı konusunda güven vermiyor” demek, “Daha etkin, ‘güven veren’ kanun lâzım” anlamına gelmez mi?
Terörle mücadeleyi, ‘daha fazla hürriyet ve demokrasi’yle yapmak yerine; ‘demir yumruk’la yapmaya çalışmak Türkiye’ye ne kazandırır? Dünyadaki uygulamalar da göstermiştir ki, ‘daha fazla hürriyet ve demokrasi’ terörü azdırmaz. Aksine, hürriyetlerin gelişmesi terörün panzehiridir. Sadece komşumuz Irak ve Afganistan’da yaşananlara bakmak bile bunu anlamaya yardımcı olmaz mı?
En başta siyasetçiler; samîmî ve ciddî bir hürriyet ve demokrasi dostu olmalı. İsimden ve resimden ibaret ‘dostluk’larla bir yere varmak mümkün değil. TBMM’de yanlış yapıp, milletle yüz yüze gelince doğruyu itiraf etmek ‘güven’ için yetmez.
05.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|