Son sözü yine en başta hatırlatmak gerekecek: Kalplere “Allah (cc) sevgisi” yerleştirmemenin bedelini milletçe ödüyoruz. İşlenen çirkin cinayetlerden daha çirkin olan da bu değil midir?
Dün cenazesi kaldırılan Agos gazetesinin (Ermenice “agos”un, öküzlerle çift sürülürken kullanılan ‘saban’ın ‘izi’ anlamına geldiğini de hatırlatalım) Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Hrant Dink’i öldürenlerin düşüncesinde onun ‘suç’u ‘farklı bir ırk’a mensup olmasıydı. Cinayet sonrası şahit olduğumuz bazı konuşmalarda, ‘farklı bir ırka mensup olmanın’ adeta suç olarak yorumlandığını ve böyle düşünenlerin toplumda yer bulabildiğine rastladık.
İşlenen cinayetlerden daha tehlikeli olan nokta, böyle düşüncelerin cemiyette var olabildiğidir. Tabiî ki bu durum bir neticedir ve Türkiye’yi ‘idare edenler’ bu konuda sorumludur. Irkçılığın Türkiye ve dünya için bir ‘zehir’ olduğu yaşanan bunca acılardan sonra hâlâ anlaşılmamış olabilir mi?
“Zehirli bal” hükmünde olan ve bilhassa gençler arasında zemin bulabilen bu düşünce, mensup olduğumuz inanç sistemine tamamen ters düşen bir anlayıştır. Kişileri ‘ırk’larına göre iyi ya da kötü olarak sınıflandırmak tamamen karşı olmamız ve karşı durmamız gereken bir tavırdır. Kur’ân’ın öğrettiği de, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (asm) sözleri, halleri ve davranışları da bunu göstermez mi? İslâm değil midir, ‘ırkçı düşünceyi’ ayaklar altına alan? Öyle ise, bu yanlış ve tehlikeli düşünce Müslüman toplumda nasıl yer bulabilip filiz veriyor?
Milleti bir arada tutma iddiasıyla kullanılan ‘ırkçılık tutkalı’ çok feci neticeler vermiş ve vermeye de devam ediyor. Türkiye için asıl tehlikenin de bu olduğunu görmeliyiz. Bu noktada da yine gelip eğitim sistemine dayanıyoruz. Okullarımızda çocuklarımıza öğretilenler, bizi bir arada tutmaya yarıyor mu? Eğitim sistemi yoluyla 80 yıldır öğretilenlerle geldiğimiz noktadan memnun muyuz? “Biz bir numarayız” anlayışı, Türkiye ve dünya gerçeklerine uyuyor mu?
Sıkıntı belli, çare de bellidir. Huzur, sevgi ve barış istiyorsak her şeyden önce İslâmın ortaya koyduğu prensiplere vurgu yapmalıyız.
Şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız ki, üstünlük ve fazilet her hangi bir ırka, millette mensup olmakta değil; “Takvada, Allah’a daha iyi kul olmakta” dır. Bu temel prensibi ne ölçüde öğrenip, gençlerimize de öğretirsek; toplum olarak o nisbette rahat ve huzurlu olabiliriz. Aksi halde, ırk üstünlüğüne vurgu yapan anlayışla hiçbir yere varamayız.
*
Hislere mağlûp gençler
Malûm, gençler ‘akıl’dan ziyade ‘his’leriyle hareket eder. Hrant Dink cinayeti sonrası İETT otobüsünde şahit olduğumuz bir konuşma, hislerle hareket etmenin ne feci bir şey olduğunu bir defa daha hatırlattı. Aynı zamanda, ‘medya’nın sorumluluğunu da...
Otobüste, gündemi meşgul eden cinayeti konuşan ve tartışan gençler TV’lerde gördüklerini/duyduklarını yorumluyorlardı. Gençlerin biri, “Dink’i vurana 16 yıl ceza vermişler, birşey değil, yatar çıkar!” diyordu. Tabiî ki daha yargılama bile başlamadan, konunun gençler arasında bu şekilde yorumlanması dikkat çekici. Ya birisi bir yalan söyleyip, sonra söylediği o yalana kendisi de inanmış, ya da bir yerden duymuş olmalılar...
Bu yorumu, değerlendirmeyi duyunca donup kaldım! Çünkü bu yorum, “16 yıl cezaevinde yatmak zor değil” anlamında kullanılmıştı. Bir cana kıymanın ahiretteki hesabını bir yana bırakalım, bir gencin, hayatının baharını cezaevinde geçirmesine nasıl ‘bir şey değil’ denilebilir? Bu durum, gençlerin akıldan ziyade ‘his’lerle hareket ettiğini göstermez mi?
Lütfen, gerçekleri görüp, “zehirli bal” hükmündeki “ırkçılığı” öncelemekten vazgeçelim. Gençlere ‘ırkçı’ değil, ‘ahlâklı, faziletli, imanlı’ olmayı öğretelim...
24.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|