Nokta dergisi “Solun da, İslâmcı kesimin de sembol isimleri Ermeni meselesinde sessiz kalmamış, söyleyeceklerini söylemişler” mesajıyla ve Nazım Hikmet’i öne çıkararak yaptığı yayında Bediüzzaman’ın konuyla ilgili kapsamlı görüşlerini de aktarmıştı.
Derginin kapak dosyasının Bediüzzaman’a ayrılan kısmındaki en çarpıcı tesbitlerden biri, Abdullah Aymaz’dan aktarılan “1910’larda ona kulak verilseydi bugün soykırımı tartışmıyor olacaktık” beyanıyla ifade edilmişti.
Çünkü Said Nursî’nin “Şu milletin saadet ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dostluğa bağlıdır” sözüyle dile getirdiği gerçek, bugün birilerince hâlâ bir kan dâvâsı mantığıyla hesabı peşinde koşulan “mukatele”yi baştan önleyecek panzehiri ihtiva ediyordu.
Hrant Dink’e “Allah Bediüzzaman’dan razı olsun” dedirten bu müsbet ve yapıcı yaklaşım, bugün dahi geçmişe bir çizgi çekip beyaz bir sayfa açarak geleceğe birlikte yürüme iradesine güçlü bir temel oluşturacak nitelikte.
Said Nursî konunun tarafı olan herkese mesaj veriyor.
Karşılıklı olarak birbirine “düşman” nazarıyla bakanlara “Düşmanlığın asıl sebebi istibdattır” diyor. Neden? Çünkü baskı rejiminin, kendisini ayakta tutmak ve ömrünü uzatmak için kullandığı en etkili yollardan biri, idaresi altındakileri birbirine düşürmek.
Aynı taktik bugün de uygulanmıyor mu?
Said Nursî’nin tavsiyelerinin öncelikli muhatabı Türkler ve Kürtler başta olmak üzere ülkede ekseriyeti oluşturan Müslüman ahali.
(Yeri gelmişken: 3.1.07 tarihli Hürriyet’te Nokta’nın yayınını eleştiririrken “Said Nursî’nin meşrep olarak soykırım iddialarını kabul etmesi epeyce olası” iddiasında bulunan Özdemir İnce’nin yaptığı ima, etik dışı bir çarpıtma örneğinden başka birşey değil.)
Bediüzzaman bizlere diyor ki:
Ermenilere değil, kendi içinizde bulunan ve sizi mahveden cehalet, zaruret ve husumete düşman olun. Sizi başkalarına düşman edip kendi gemisini yürüten istibdadın tuzağından kurtulun. Ve sizden çok daha önce uyanıp dünyaya yayılan, ittifak halinde yekvücut olmanın gücünü kullanan, ilim ve eğitimle kendilerini geliştiren Ermenilerin bu özelliklerini kendinize örnek alarak, siz de kalkının, gelişin ve onlarla yarışır hale gelin.
Sonra da, Hz. Âdem zamanından beri süregelen komşuluk ilişkisinin gereği olarak, onlara barış elini uzatıp adaletle davranın.
Bunları yapmayıp körlemesine düşmanlık ederseniz, bu cahil, fakir ve dağınık halinizle onları mağlûp etmeniz zaten imkânsız.
Said Nursî’nin bir asır önce yazdıklarından, Ermeni diasporasına yönelik güncel ve yine yapıcı mesajlar çıkarmak da mümkün:
Doksan yıl önceki olaylardan bugüne ve geleceğe yönelik bir husumet çıkararak kan dâvâsı peşine düşmek, siyasî çıkar hesapları peşinde koşmak yerine, elinizdeki imkânları, atalarınızın yaşadığı toprakların imar, ihya ve inşasına yardımcı olmak için kullanın. Soykırım iddiaları için harcadığınız çabayı, Türkiye’nin demokratikleşmesine yöneltin.
Hrant Dink de öyle demiyor muydu?
***
F tipinde nihayet...
F tipi cezaevlerinin daha “insanî” bir hale getirilmesi yönündeki girişimler nihayet sonuç verdi. Adalet Bakanlığı son âna kadar sürdürdüğü katı tutumunu yumuşatarak, beklentileri karşılayan bir adım attı. Yayınladığı genelgeyle, hükümlü ve tutukluların ortak alanları kullanabilecekleri haftalık saatleri ve bu alanlarda bir araya gelecek kişi sayısını 5’ten 10’a çıkardı. Ayrıca, eğitim, spor, meslek kazandırma ve diğer sosyal ve kültürel faaliyetleri ihtiva eden iyileştirme programlarının geliştirileceği mesajı da verdi.
Bunun üzerine Avukat Behiç Aşçı, 293 gündür sürdürdüğü açlık eylemini bitirdi.
Böylece yıllardır yaşanan F tipi odaklı gerilim bir anda ortadan kalktı ve bunun getirdiği rahatlama hemen kendisini hissettirdi.
Darısı 301 ve 216 başta olmak üzere, gerilim ve kriz üreten diğer bütün konulara...
24.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|