İki ay öncesine kadar, hastalığına rağmen ayakta ve dinamikti Hakkı Yavuztürk. Çıkıp dolaşabiliyor, camiye gidebiliyor, çok sevdiği sohbetlerini sürdürebiliyordu.
Ama eskisinden farklı olarak, bu hakikatli sohbetlere, duygulandığı anlarda gözyaşlarıyla ara vermek zorunda kalıyordu. Bu durum, herhalde veda vaktinin yaklaştığını hissetmenin getirdiği duyarlılığın bir neticesi olmalıydı.
İyice tâkatten düştüğü son günlerinde konuşmakta da iyice zorlanır hale geldi ve mesajlarını gözlerindeki neme yükleyerek verdi.
Onun gözlerindeki bu yaşlara, cenaze namazına katılan ve teşyî için kabristana gelen feyizli ve nuranî cemaatin gözyaşlarının karışması bir rahmet havuzu oluşturdu.
Rahmete kavuştuğu gün semadan süzülen rahmet damlaları ile, yıkanırken kefenine ve ardından kabrine dökülen zemzem, bu havuza kendi bereketlerini kattılar.
Ve onu ahirete dualarla uğurlayan cemaatte Nur camiasının bütün ekollerini temsil eden güzide simaların döktükleri gözyaşları, ittihad ve ittifaktaki manevî rahmet mânâsının çok daha kuvvetli bir şekilde tecellî etmesine vesile oldu.
Oradaki manevî ve lâhutî hava, iştirak eden herkese, “Mâlûm sebeplerle senelerdir yaptırılmayan Bediüzzaman mevlidindeki buluşma ve kaynaşma adeta bu cenaze vesilesiyle gerçekleşti” dedirtti.
Ebedî âlemde tekrar buluşacaklarına inanan insanların bu geçici ayrılık için hissettikleri ulvî hüznün tercümanı olan gözyaşları, Hakkı Yavuztürk için yazılan taziye yazılarına ve başsağlığı mesajlarına da refakat etti.
Bu duygu yüklü mesajlar içerisinde bizi en fazla etkileyenlerden biri, vefat haberini aldıktan sonra çok ağladığını ifade eden ve taziye telefonunda da gözyaşlarını tutamayan muhterem Necmeddin Şahiner’inki idi.
Yavuztürk’ün Risale-i Nur’la tanışma hikâyesini ve Üstadla görüşmelerine dair hatıralarını Son Şahitler serisinde kayda geçirerek ölümsüzleştiren ismin Şahiner olduğunu hatırlarsak, bu özel bağın anlamını daha iyi anlayabiliriz.
Arkadaşlarıyla beraber ziyaretine gelen muhterem Mehmet Fırıncı, ayrılırken Yavuztürk’ün kızlarına, “Babanızın kıymetini çok iyi bilin, o, Üstadın ‘Kapım sana her zaman açık’ dediği nadir insanlardan biriydi” demişti.
Erdoğan Esenkal’ın aktardığına göre, İstanbul’daki ilk hizmet ekibinden muhterem Mehmet Emin Birinci ise şunları söylemiş:
“Sizler, hele hele bu Hakkı Ağabeyi tanıdığınızı zannediyorsunuz, ama tanımıyorsunuz. Onun bir senede yaptığı hizmeti, belki ömrünüz boyunca ancak yaparsınız.”
6 Ocak 2007 Cumartesi günü Fatih Camiinde kıldığımız namazın ardından Eyüp Sultan kabristanında annesinin yanına defnettiğimiz Yavuztürk böyle bir insandı.
Onu tanıyanlar ve hatıralarını dinleyenler, hakkında daha pek çok şey yazacaklar. Bu meyanda Lâtif Salihoğlu’nun kaydettiği ve köşesinde peyder pey yayınlamaya başladığı hatıralar, hizmet tarihine de ışık tutacak mahiyette.
Cenab-ı Hak hepimize bu mânâlar çerçevesinde, ihlâs, istikamet, sebat, metanet çizgisinde son nefesimizi vermeyi nasip eylesin.
14.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|