Kazanmak için yola çıktığımız halde, daha çok kaybettiğimiz zamanlarımız az olmamıştır. Kazanmak veya kaybetmek mefhumlarının kişiden kişiye değiştiği zamanımızda, kazançlı çıkmak o kadar zor olmuştur ki, birçoklarımız kazanmak isterken, insanı kayıplara götüren yollara düşebilmekteyiz.
Bize kazanmanın yollarını ve kaybetmenin tehlikelerini öğretmesi gereken bir çok akıl hocalarımızın bizzat kendi kafaları karışıktır. Kazanma gereğinin lüzumu üzerinde oluşturulan bir hayatı yaşayanlar olarak bizler, çevremizde anlamlı bir şey yokmuş gibi yaşayamayız.
Her yaratılan şeyin kendi kendine var olmadığını ve başı boş kalmak için bu dünya hanında terk edilmediğini düşünmek ve böylece insan olmanın önemli bir şartını yerine getirmek zorundayız.
Hayretle baktığımız, elimize alarak incelediğimiz her eşyadan çıkarılacak o kadar dersler vardır ki, bizlerin kendimizi bulmamız ve bu dünya hanında neden misafir edildiğimizi anlamamız pek zor olmamaktadır. Bununla birlikte kazandıranı ve kaybedeni anlamak da çok kolay olmamaktadır.
Ne yazık ki dünyamızın sırlarla dolu denizinde yüzüp de, hayatın anlamını anlamayanlar oldukça fazladır. Ve bunlar boşlukta gezdirdiği nazarlarıyla hiçbir şey göremedikleri gibi, başkalarının da görmemesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Kör oldukları âleme herkesin bakarkör olmasını arzu edenler, aynı zamanda yaratılanlardaki güzel nağmelere herkesin kendileri gibi kulaklarını kapatmasını istemektedirler. Kalb gözlerini ve kulaklarını yaratılışın derunundaki mânâlara kapatan bu sağırkörler, herkesin kalp gözlerinin ve kulaklarının kapalı olması için de uğraşmaktan, çabalamaktan geri kalmamaktadırlar.
Hayatlarını, gerçeklerden kaçınmak ve güzelliklerden yüz çevirmek üzerinde sürdürenlerden elbette kazanmaya götüren bir işaret göremeyiz. Kaybetmeyi başlangıçta kabul edenlere ve hatta kaybetmeyi kazanılmış bir hak olarak görenlere ve dahi herkesin bu haklarına saygıyla bakmasını isteyenlere, “Karanlıklarınız bol olsun” demekten başka ne yapabiliriz? İnsanların, hayatı mânâsız görme özgürlükleri, yok olmayı başlangıçta tercih etme serbestlikleri ve imtihandan çakıp sınıfta kalma hakları elbette vardır bu dünyamızda. İnsanları ebedî saadete götürmek için var olan inanç sistemlerinde, zorlama yoktur. İşte bazıları özgürlükten bunu anlamaktadır herhalde. Yani cehenneme gitme özgürlüğü, insan gibi yaşamama özgürlüğü…
Huzura götüren ve huzur veren bir yolu bulmuş olan insanlar, hemcinslerinin karanlık dünyalara talip olmasından hoşlanmazlar şüphesiz. Bunlar yan gelip yatmak yerine, zora başvurmadan, ikna ile, boşlukta olan hemcinslerinin de kendileri gibi inanmanın güzellikleriyle tanışması için ellerinden geleni yapmaları gerekmektedirler.
Aydınlık âlemlerde çekememezlikler, kıskançlıklar yoktur. Çünkü buradaki dünyaların nihayeti bulunmamaktadır. Buralarda herkese fazlasıyla yer bulunmaktadır. Bunu bilenler, başkalarının aydınlıklarla buluşmasına sebep oldukları takdirde, güzelliklerinin daha fazla artacağını da bilmektedirler.
Bütün çabalara rağmen birileri Cehenneme gitme özgürlüğünü ısrarla kullanmak istiyorsa, elbette önüne geçilip de özgürlüğünü kısıtlama yoluna gitmeye kimsenin hakkı olmayacaktır. Belki bunlar kazanmayı bu şekilde anlamaktadırlar. Belki bize göre kaybetmek olan bir eylemi, bazıları inadına yapmak istemektedirler. Biz bu durumda ne yapabiliriz ki?
Diğer yandan da, kazanma ve kaybetme arasında debelenen insanlar kurtulmak için bir ışık beklerken, başka yerlerde zaman kaybetme lüksümüz de olmamalıdır. Kurtuluş ışığını bulduğuna iman edenler yerlerinde rahat oturamazlar. Hayatın gerçeklerini bulma nimetine kavuşmuş bahtiyar insanlar, elbette bataklıklardan kurtulmak için çırpınan hemcinslerinin imdadına koşmak zorundadırlar.
Bütün bunlara rağmen, hiç kimse ellerindekilerini ölüm istasyonuna kadar muhafaza etme garantisine sahip değildir. Kazandığımızı sandığımız yerde kaybetme ihtimalini de göz ardı etmememiz gerekmektedir. Hayat gibi imtihan da devam ediyor…
09.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|