“Çocuklarınıza kontör yüklemek yerine değer yükleyin!”
İstanbul Valisi Muammer Güler, katıldığı bir seminerde, son yıllarda büyük artış gösteren “çocuk suçları” ile mücadele için ailelere seslenerek, “Çocuklarınıza kontör yüklemek yerine değer yükleyin. Bu değerler, ahlâkî, kültürel, dinî ve millî değerlerdir. Ama hepsinden önemlisi evrensel değerlerdir” buyurmuş.
Kökleri 12 Eylül ihtilâline uzanıyor bu çöküşün. Toplum mühendisliğine soyunanların ANAP iktidarı eliyle uyguladıkları yozlaştırıcı politikalarının vahim bir sonucu bugünkü durum. Güya 12 Eylül öncesi anarşinin çözümüydü 80’li yılların yozlaştırma politikaları. Toplumun dinamiklerini çürüttüler önce. Sosyal baskı gruplarının üzerine gidildi. Etkileri silindi bir bir bu grupların. Güçlü olanları bölüp, zayıf olanları desteklediler. Bu arada “serbest” piyasa ekonomisi kültür ve inanç düzeyinde de başıboşluğu getirdi. 12 Eylül öncesinde ağzı yanan yetişkinleri de artık ayranı üfleyerek içtiklerinden, düşünsel her türlü faaliyete kendilerini ve çocuklarını kapattılar. Ne oldu? 90’lı yıllarda artık gençler arasında sınav kaygısının yüksek olduğu, istikbal endişesinin, ekonomik kaygıların ve risklerin zirveye çıktığı yıllar oldu. Okumayan, fikri olmayan, düşünmeyen, eğitim kaygısından başka bir amacı olmayan 20 milyon genç ve bir o kadar da yetişkin yığıldı önümüze. Değerlerini kaybedenlerin arayış içine girdiği bir dönem de oldu 90’lı yıllar. Bu arayış siyasî boyutta yanlış kıyıya vurduğundan bu defa 28 Şubat mühendislerinin düzenlemelerine şahit olduk.
2000’li yılların çarpıklıkları, iniş ve çıkışları, sosyal ve ekonomik bozulmaları sonuçta günümüze taşındı. Taşıyanlarsa büyük harflerle yazıyorum buraya: MEDYA. TV’den gazetelere ve şimdilerde internete kadar her türlü medya, kötü örnekleri haber değeri var deyip topluma sundular.
Şimdi neler oluyor?
Okullarda artık eğitim yok. Eğitim olmayınca öğretim de yok. Tabiî olarak, gelecek kaygısı da olmayacak öğrencilerde. Öğrencilere, gelecekte “neleri başaracaklarını” sormak yerine, “ne olmak istediklerini” soran bir topluma verilecek en iyi cevap da, sanırım filanca dizinin kahramanı, feşmekan manken, bilmem hangi film yıldızı, köşeyi kısa yoldan dönen lüks hayat tacirlerinin altın tepside sundukları zavallılar olacaktır.
28 Şubatçılar da kendilerini nimetten sanıyor. Oysa onlar da, şimdiki gençlik gibi, 12 Eylül’ün bir ürünü. Değil mi?
|
B. Sait ÇİFTÇİ
09.01.2007
|
|
Sınıfta ‘proje çalışması’ var!
Öğrenciler, hayal güçlerini ve yeteneklerini kullanabildikleri derslere büyük istekle gelirler ve daha başarılı olurlar. Laboratuvar imkânları uygun olmayan okullarda da bilimsel proje çalışmaları yapılabilir. Bunun için öğretmen ve öğrencilerin işbirliği çok önemlidir.
Çalışmanın muhtevası öğrencilere anlatılmalıdır
Sınıfta uygulanacak bu çalışma için öğrenciler tek başlarına ya da gruplara ayrılarak araştırma yaparlar. Bir konu sınırlaması yoktur. Öğrenciler evlerinde gördükleri, okulda karşılaştıkları ya da hayal ettikleri durumları projelerinde değerlendirebilirler.
Bir grup öğrencinin “Güneş Enerjisiyle Çalışan Çiçek Sulama Aracı” tasarladıklarını düşünelim. Öğrencilerin görev dağılımı şu şekilde olabilir: Hasan çiçeklerin beslenme şekillerini, Murat güneş enerjisinin çiçekler üzerindeki etkisini araştırır. Çiğdem güneş enerjisinin günümüzde nerelerde kullanıldığıyla ilgili bilgi toplar. Tuğba evinden bir çiçek getirir ve bir güneş paneli bulur ya da kartona resmini çizer.
Araştırma sonuçları ortak
bir metin üzerinde birleştirilir
Öğrenciler bir araya gelerek proje üzerinde düşüncelerini dile getirirler. Proje metnine öncelikle amaçlar yazılır. Daha sonra neler yapıldığı, ne gibi sonuçlar elde edildiği anlatılır. Bu çalışmada öğrenciler; istedikleri malzemeleri kullanarak bir taslak hazırlarlar.
Başka bir grup öğrencinin de ay üzerinde bir şehir planı yaptıklarını düşünelim. Bir öğrenci karton üzerine minik kraterler çizer, diğeri kâğıttan evler yapıp karton üzerine yerleştirir ve üzerine yuvarlak cam bir tabak koyar.
Projelerin maket ya da çizim olarak hazırlanmasında yarar vardır. Çocuklar, proje taslağını hazırlarken kullanacakları malzemeleri özgürce seçmelidirler. Kimi öğrenciler çizerek anlatmayı daha uygun görürken, diğerleri taslak halinde sunmayı isteyebilirler. Onlara bu konuda tanınan özgürlük; hayal güçlerini ortaya çıkarmakla kalmayıp, ilginç çalışmaların oluşmasına da yardımcı olur. Böylece öğrenciler sunumlarını daha kolay yaparlar. Tüm sunumlar bittikten sonra çalışmalar sergilenmek üzere bir araya getirilir. Diğer çocuklar projeleri inceleyerek fikir sahibi olmaya çalışırlar. Bu karşılıklı iletişim empatiyi güçlendirir. Bilimsel proje çalışmalarında sunum için gruptan bir kişi seçilir. Seçilen öğrenci, araştırma sonuçlarını arkadaşlarıyla tartışarak hazırlıklarını tamamlar. Öğretmen, sergileme aşamasından sonra projelerle ilgili değerlendirmesini yapar. Bu çalışmaların saklanması ve daha sonra uygulanacak projeler için yol gösterici olması çok önemlidir.
Eğitimci, öğrencilerin tüm hazırlık evrelerini takip eder, yetersiz kaldıkları noktalarda öğrencilere yardımcı olur. Onlara farklı seçenekler sunarak, en uygun olanını seçmelerini bekler. İnisiyatif alma, grup bilinci kazanma, ortak karar verme gibi davranışların gelişmesine katkı sağlar.
Gerek bilimsel gerekse sosyal muhtevalı projeler çocukların iletişimini güçlendirir. Araştırma ve öğrenmeyi teşvik eden faaliyetler çocukların dünyaya bakışını değiştirir. Proje çalışmalarıyla ilgili araştırma ve bilgilere dosya konularıyla yer vermeye çalıştık. Öğrencileri bu konuda bilinçlendirme noktasında öğretmenlerin hayal gücü, istek ve beklentilerinin de etkisi büyüktür. Siz de okulunuzda, sınıfınızda gerçekleştirdiğiniz çalışmaları, istek ve düşüncelerinizi elektronik mektup (e-mail) adresime iletebilir, paylaşabilirsiniz.
Sınıfta grup etkileşimi ve çalışma grupları
Sınıfta öğrencilerin gruplar halinde çalışmasının pek çok avantajı vardır. Ancak öğrenci grupları bazen öğretmenin beklentilerini gerçekleştirememektedir. Özellikle çocuklar ile eğitimci arasındaki beklenti farklılıkları ve iletişim kopukluğu performansın düşmesine sebep olur. Grupların çalışma yapıları, konu dağılımı, öğrenci etkileşimi de dersin işleyişini etkilemektedir.
Öğretmen, öğrencilere neler yapılması gerektiğini açıkça anlatmadığında, öğrenciler kendi bildiklerine göre hareket ederler. Yani birlikte oturup, kişisel çalışırlar. Önemli olan öğrencilere grup olma ve ortak karar alma davranışının kazandırılması ve çalışmanın doğru olarak anlatılmasıdır.
Grupların oluşturulmasında öğrencilerin özellikleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Aynı özellikteki öğrencileri gruplamak yerine, farklı yeteneklerdeki öğrencileri bir araya getirmek daha yerinde olur. Gruplardaki öğrenci sayısı sınıfın genel mevcuduna göre değişir, ancak en ideal grup dört veya beş kişiden oluşur. Çocuklar her farklı gruba dâhil oluşlarında, grubun anlamı, çalışma biçimi ve hatta öğrencilerin birbirlerine yaklaşımı bile değişmektedir.
Okulda grup çalışmaları için en uygun yerleşim biçimi, kare masalı oturma düzenidir. Bu şekildeki düzenlemede çocuklar sıraları bir araya getirerek otururlar. Kare masa düzeninde öğrenciler arasında eşitlik söz konusudur. Dikdörtgen oturma düzeninde kısa kenarlara genellikle çalışkan ya da daha aktif öğrencilerin oturtulması, çocukların etkili iletişim kurmasını engeller. Gruplarda kare oturma düzeni fen bilgisi derslerinde, sosyal bilgiler çalışmalarında, laboratuvarda ve araştırma çalışmalarında daha sık kullanılır.
[email protected]
|
Mustafa OĞUZ
09.01.2007
|
|
Salyangozdan ders almak
Kişisel gelişimi hayatında en mükemmel içselleştiren hayvandır salyangoz. Geriye dönüp baktığında bir dolu parıltılı iz görür hayatında:) Hangimiz geçmişimizde böyle muhteşem bir eserle karşılaşıyoruz. Elinden gelenin en iyisini yapıyor salyangoz. Hayatın her alanında katettiğimiz yollar belli değilse, katlettiğimiz bir hayatla karşı karşıyayız demektir. Eğer bir salyangoz durup da yaptıklarına bakacak olsaydı, yapacaklarıyla ilgilenemezdi. Marifet geçmişle övünmekte değil, geleceği düşünmekte.
180o dönüş seni yaptıklarına götürür. Devir yaptıklarını düşünerek vakit kaybetme devri değil, yapacaklarına odaklanma devri. Tam bir manevra yap ve ileriye bak. Pırıltılı jel hazırlansın, harekete geçiyoruz! Ben bir salyangozum ve daha iz bırakacağım çok yol var.
Tarih biliminde niye tam anlamıyla bir gelişme yaşanmaz biliyor musunuz? Çünkü tarihçiler hep olanlarla ilgilenirler. Olacaklarla ilgilenmek gelişime açık olanların işidir ve bizim trenimiz yola çıktı bile. Çekilin, çekilin!
|
Huriye Kazancı TOPCU
09.01.2007
|
|
Güzellikleri görebilmek
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” “Neden?” diye sormuş sucu, “niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş: “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.”
Sucu şöyle demiş. “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabanî çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş: “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”
|
09.01.2007
|
|
Mutluluk bazen bir sözcük kadar yakındır
Günün birinde hepimiz sonsuza dek susacağız. Onun için sevdiklerinize şimdi ‘Seni seviyorum,’ demekten çekinmeyin (George Eliot). En mutlu rüyadan daha mutludur uyanmak (G. Bernard Shaw). Bugünümüz mutlulukla geçmedikçe yarın diye bir şey yoktur (Sophokles). Bütün mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan ileri gelir (Tolstoy). Kimseyi sevmemek, kimse tarafından sevilmemektir (Demokritos). Umut etmek, mutlu olmak demektir (Alain). Şüphe, mutluluğun olduğu kadar erdemin de düşmanıdır (Samuel Johnson). Bütün mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır (Tolstoy). Mutlu ya da mutsuz olmanız küçük bir şeye bağlıdır; Düşünce biçiminize (Marcus Aurelius Antonius). Hırs ile mutluluk, birbirlerini hiç görmezler (Benjamin Franklin). İnsan hiçbir zaman tamamıyla mutsuz olmaz (Albert Camus).
|
09.01.2007
|
|
Geçme önceliği
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayışı ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.
***
Gururlu zengin, hor gördüğü filozofa: ‘Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem’ der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: ‘Ben çekilirim!’
|
09.01.2007
|
|
Bir mısralık şiir
Düşlerinin rengini söyle bana,
Anaokulu kırmızı, ilkokul mavi, lise lacivert,
Çiçeğin, neşenin, sevincin rengini söyle.
Kaç kez gülümsedin bugün kardeşine,
Kimlere selâm gönderdin yüreğinden?
Evinin her köşesine sinmiştir o renkler,
Gönderdiğin selâmlar ilişmiştir posta kutusuna.
Ne güneş hep gökyüzündedir, ne de ay,
Bir mısralık şiir gibidir yaşamak,
Belki ağlayacak, belki anlayacak kadar.
|
Mustafa OĞUZ
09.01.2007
|