İnsan kâinatın tahtına oturtulmuş, eşref-i mahlûkat, yani yaratıkların en şereflisi yapılmış, en güzel biçimde yaratılıp hiçbir yaratığa verilmeyen nefis organ, duygu ve yeteneklerle donatılmış.
Bu yapı ve özelliğine uygun tarzda yaşamak da en tabiî hakkıdır insanın. Şükretmek kaydıyla, imkânları ölçüsünde dünyanın her türlü nimetinden istifade edecektir. Çünkü ahiret nimetleri olduğu gibi dünya nimetleri de inanan insanlar için yaratılmıştır. Ancak bu aslâ kendinden yukarlardakilere bakıp eldeki imkânları küçümseme, onlara değer ve önem vermeme, şikâyet etme ve şükürsüzlüğe girme noktasına götürmemelidir insanı. Çalışır da Allah az veya çok verir. Tembelliği sebebiyle zor şartlar içerisinde kalmışsa kabahat zaten kendisinin. Ama çalışmış da Allah az vermişse, buna sabır ve şükretmesini de bilmelidir. Kendinden yukardakilere baktığında ise bu onu ister istemez şükürsüzlüğe götürür.
Yine insan olduğu zaman verebilmeli, olmadığı zaman da sabretmesini bilmelidir. Bu hiç şüphesiz büyük bir fazilettir ve ancak yüce ruhlu insanlara mahsus bir haslettir. Bu noktada insana düşen büyükler büyüğü, her konuda örnek ve önder olan Resûl-i Ekrem’in (asm) hayatına bakmaktır. O, Kâinatın Efendisi (asm) olduğu halde ne kadar zor şartlar altında bir hayat sürmüş, aslâ hâlinden memnuniyetsizlik göstermemiş, şikâyete girmemiş, aksine şükrü kendine görev bilmiştir.
Bakın o Allah Habibi’nin (asm), o sevgili kulunun yatağı içi hurma lifi ile doldurulmuş bir deridendi.1 İsteseydi krallar gibi kuş tüyü yataklarda yatabilirdi.
Âlim Sahabî Ebû Musa’l-Eş’arî, bir çarşafla keçeleşmiş bir kilim çıkaran Hz. Âişe Validemizin, yeminle Efendimizin (asm) bunlar üzerinde vefat ettiğini söylediğini nakleder.2
Ya yiyip içtikleri? Kaynaklara baktığımızda o Yüce Resûl (asm) ve ev halkının vefat edinceye kadar karınlarını üst üste iki gün doyuracak arpa ekmeği bile bulamadıklarını öğreniyoruz.3 Buğday ekmeğini iki gün bulmuşlarsa üçüncü gün bulamamışlardı. Bazan karınlarını doyuracak bir hurmaları bile yoktu.4 Hele Hz. Enes’in belirttiğine göre halis undan ekmek hiç yememişlerdi.5
Âişe Validemizin, ablası Hz. Esma’nın oğlu, yeğeni Urve’ye, “Yeğenim, biz Peygamber hanımlarının hiçbirinin evinde iki ay boyunca ocak yanmadığı olurdu” dediğini, onun da, “Ya ne ile geçinirdiniz teyzeciğim?” diye sorduğunda, “Hurma yer, su içerdik. Bazan da Resûl-i Ekrem’in (asm) Medineli komşularından sağmal hayvanları olanlar Resûlullaha (asm) süt gönderirlerdi de onu içerdik”6 dediğini biliyoruz.
Ne dersiniz, şükür mü, şikâyet mi?
Dipnotlar: 1. Buharî, Rikak: 17. 2. Buharî, Libas: 19; Müslim, Libas: 34-35. 3. Buharî, Et’ıme: 23; Müslim, Zühd: 22. 4. Müslim, Zühd: 34; Tirmizî, Zühd: 36. 5. Buharî, Rikak: 16-17. 6. Buharî, Rikak: 17.
09.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|