Türkiye, Irak sınırını saymazsak, geçmişe nazaran komşularıyla daha az problemli görünüyor. Eskiyle kıyaslanmayacak ölçüde diyalog ve diplomasi koridorlarını açık tutuyor.
Komşularımızdan Suriye ile daha tatmin edici ve güven köprülerini tesis edici bir süreçteyiz. Suriye, ABD tehditleri ve şantajları karşısında daha dikkatli ve yatıştırıcı bir geçiş yaşıyor. Son yıllarda, Türkiye’nin yaklaşımları ile paralel sınır ticareti ve işbirliği kolaylıkları iki ülke halkının kaynaşma ve yakınlaşmasını arttırdı. Sınırın iki tarafında binlerce aile bölünmüş durumda. Bayramlarda birbirlerini ziyaret imkânı bulmaktadırlar.
İran ise Birleşmiş Milletlerin nükleer ambargosu ile karşı karşıya. Ancak aldırdığı yok. Zaman içerisinde Türkiye’nin ticarî ilişkilerini etkileyebilir. Ayrıca, Türkiye’nin Lübnan, Suriye, Filistin, Irak ve Afganistan’la yürüttüğü temaslar İran açısından alternatif politikalar olarak algılanmaktadır. Münasebetlerin kırılgan çizgileri oluşabilir.
Irak’ta ise tam bir katliâm yaşanıyor. Beyan edilen rakamlara göre, bugüne kadar ölen Iraklı sayısı 650 binin üstünde. Diğer tarafta tarihî mirası, müzelerine kadar tahrip edildi, yağmalandı. Ülke işgal güçleri tarafından talan edildi. Petrol rezervleri itibariyle dünyanın üçüncü büyük ülkesi olan Irak 115 milyar varil petrole sahip. Bu potansiyeli ile dünya üretiminin yüzde 10’unu karşılıyor. Bilinen petrol yatakları 71 iken, bunlardan sadece 24 tanesi geliştirilmiş durumda.
Acı olan, bugünlerde Irak “meclis”inde hazırlanan yasa taslağına göre, dev petrol şirketlerine 30 yıllık bir sözleşmeyle petrolün ve gelirlerinin yüzde 75’inin batıya gitmesi planlanıyor. BP, Shell ve Exxon gibi firmalara pazar açılmış olacak. Independent’in bu haberi umarım gerçekleşmez.
Petrol, Irak’ın GSMH’nın yüzde 70’ine tekabül ediyor. Kamu harcamalarının neredeyse tamamı buradan karşılanıyor.
Doğu komşumuz Irak, viran halde işgalci kuvvetlerin çizmesi altında inim inim inlerken, batıdaki komşumuz Bulgaristan ise AB’ye girdi. Türkiye böyle iki farklı uçta iki ayrı dünyanın sonuçlarına komşu bir pozisyonda dış politikasını belirlemeye çalışıyor. Bir ülkenin kaosundan, riskinden ve ateşinden korunmaya uğraşırken, diğer yanda girmek istediği AB masasında kendisi hakkında karar verici rolüne giren bir Bulgaristan var.
Bulgaristan ve Romanya ile birlikte, bu iki ülke üzerinden 800 bin insanımız AB vatandaşı oldu. AB’ye direkt girmemiz gecikse de, dolaylı AB sürecine dahil olma hızı ve etkisi artıyor.
Bir de AB boyutunda komşuluklarımız var. Daha önce netameli olduğumuz Bulgaristan’la da buzlarımızı erittik. Yunanistan ile diyalog zemini korunuyor. AB, bizi almadan önce problemlerimizin çetelesini tutma ve bunları çözmemiz konusunda fazlasıyla hassas. Bu hassasiyet, iç politika dengeleri kurayım derken aleyhimize esen iç rüzgârlara kendini kaptırsa da, geçici rüzgârların dalgalı denizdeki fırtınasının zamanla dineceğini düşünüyorum.
Bunun bariz bir örneği, Kuzey Kıbrıs meselesinde izolasyonları çözme iradesini tekrar deklare etmeleri ve Ocak ayında bunun ilk adımını atma niyetleridir. Yeni dönem başkanı Almanya’nın tutum ve tavrı da bu konuda oldukça net. Önce Rumlara “evet” deyip, masadaki kozlarını kullandırdılar, şimdi de Türkiye’ye yönelik Kuzey Kıbrıs’la alâkalı taahhütlerini yerine getirme noktasına geldiler.
Aslında AB süreci fiilen aksamış değil. Bugüne kadar içinde bulunduğumuz bağlantılara ve düzenlemelere dayalı itme etkisi, toplumu ve kamuyu etkileyen süreçlerin rehabilitasyonunu kuvvetlendirmektedir.
Rumlarla aynı masanın etrafında ittifak kurmaya hazırlanırken, onunla çatışarak masaya nasıl oturacağımızı ve onun kabul oyuna muhtaçken, onu nasıl etkisizleştireceğimizin planlarıyla meşgulüz. Rumların da iflâh olmaz uyumsuzluğu ve şımarıklığı ile çözüm istemeyen statükocu liderleri yüzünden uzlaşma zorlaşsa da bunun bir sabır sınırı var ki, bunu aştıkları takdirde AB içinde artan tepkinin ağırlığına yenik düşeceklerdir.
Psikolojik eşiği aşamadığımız komşularımızın başında Ermenistan geliyor. İç politikanın duyarlılıkları ile Diaspora’nın bizi etkileyen tutumları bir araya geldiğinde, istenen diyalog sürecine girilemedi. Nahçıvan bir kapı mesabesinde. Gürcistan’la daha rahatız.
Sonuç itibariyle; 2007’nin bu komşu coğrafyayı etkileşim iklimine alacağını ve ilişkilerin daha gerçekçi bir zemine oturacağını ümit ediyorum. Yeni süreçler, doğu-batı dengesinde ve stratejik ortalıkta herkesin ihtiyacı işbirliği ile aşılabilir.
09.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|