Uzun yıllar sivil güvenlik bürokrasisinin üst kademesinde görev yaptıktan sonra siyasete giren ve dört yılı aşkındır da DYP’nin Genel Başkanı olarak devam eden Ağar’ın “düz ovada siyaset” çıkışıyla başlattığı açılımların, aynı zamanda devletin bazı kesimlerindeki görüşlerle de örtüştüğü söyleniyordu.
Nitekim MİT Müsteşarının 80. yıl açıklamaları, bunun müşahhas bir örneği oldu.
Hissedilen o ki, statükonun kıskacında hareket alanı daralan devlet, dünyadaki gelişmelere uygun politikalar belirleyebilmek ve dahası, bölgesindeki olaylar karşısında “bekle gör” siyasetine dayalı savunmacı tavırlar yerine, gelişmelere yön verecek proaktif siyasetler yürütmenin yollarını arıyor, bunun sancısını çekiyor.
Ve alışılagelmiş statükocu yaklaşımdan kaynaklanan zorlu engel ve tıkanıklıkları aşmaya çabalıyor.
DYP liderinin bir süredir belli bir silsile çerçevesinde verdiği ipuçlarını, bu bağlamda, devlet adına bugüne kadar yürütülen politikaları değiştirmeye yönelik bir iradenin işaretleri olarak yorumlamak herhalde yanlış olmaz.
Bu yöndeki ilk işaretlerden birini “Türkiye iç düşman üreterek yola devam edemez” sözüyle veren ve böylece gizli anayasanın en temel tezlerinden birini reddeden Ağar, bölücülük ve irtica konularına da demokrasiyi, hukuku ve özgürlükleri referans alan bir çerçevede yaklaştı ve ısrarla, bütün sorunların demokrasi içerisinde çözüleceği mesajını vurguladı.
“Düz ovada siyaset” çıkışıyla ve örgüte militan devşiren mekanizmayı bozma söylemiyle, terörün dayandığı en önemli zemini ortadan kaldırmaya yönelik bir açılım yaptı.
Bu, terörle mücadele adı altında oluşan, ama terörden nemalanan diğer yapıları da boşlukta bırakacak nitelikte önemli bir çıkıştı.
Ardından “Yozgat-Musul-Buldan” eşleştirmeleriyle, konuyu sınırötesi boyutlara taşıdı.
Ve böylece, “Osmanlı coğrafyasını manen ihya” olarak nitelediği bir büyük projenin de kapağını aralamış oldu. Bu proje, vaktiyle Osmanlı coğrafyası içinde kardeşçe yaşamış bütün unsurları yine aynı kucaklayıcı perspektifle tekrar bağrımıza basma düşüncesine dayanan bir vizyonun eseri olarak açıklanacak.
Ve bu proje, yıllarca “Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü” diyerek Araplara sırt çevirirken, Kürtlere “Kürt yok, dağ Türkü var” yaklaşımıyla muhatap olan “Türkçü” anlayışı reddederek, farklı unsurları Osmanlı vizyonu ile kucaklamayı öngören bir yaklaşımın ürünü.
Aslında AKP’nin de bu temelde bir politika uygulamaya çalıştığı gözleniyor. Ancak bilhassa ABD ile ilişkilerde ayarı tutturamaması, bunda başarılı olmasını engelliyor. “Devlet”le ilişkisindeki mâlûm sıkıntılar da cabası.
Oysa Ağar hem “sistemin içinden” gelen bir isim olması, hem de AKP’nin ABD politikasına yönelik eleştirilerinden de anlaşıldığı kadarıyla Washington karşısında daha mesafeli bir duruşu savunması cihetiyle çok farklı.
Tabiî, seçmeni ikna edip de iktidara gelirse nasıl bir icraat ortaya koyar, ayrı bir mesele.
Ama verdiği işaretler, devletteki değişim iradesini de yansıtması itibarıyla çok önemli.
Umarız, bu işaretlerin arkası da gelir...
13.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|