Önceki gün çıkan ve Haber7’de de iktibas edilen “Ermenilerle dostluk” başlıklı yazımıza okurlardan farklı akisler geldi.
Bahit Aktaş “Münâzarat’tan alıntı yaptığınız yerleri okuyunca cidden şaşırdım. Bu çok mühim bir mesele, bunu mutlaka gündeme getirmek ve en başta Nur camiasinda yaymak lâzım. Risalelerin irşadıyla elhamdülillah Kürt ve Araplara ve umumen Müslümanlara karşı bir sevgi taşıyorum. Ancak Anadolu'da kemmiyeten az olan Hıristiyan Ermeniler ile kat’iyyen dost olmamızın elzem olduğunu daha yeni öğreniyorum” diyor.
İlter Atar, “Doğru söze ne denir? Çok güzel olmuş, elinize sağlık. Böyle yazılarla bizi Bediüzzaman’a yaklaştırın lütfen. O yüksek, muallâ tesbitlere ihtiyacımız var” diye yazıyor.
Abdülkadir Hacıüzeyiroğlu: “Türkiye, son yüz yıldır yanlış politikların kurbanı edildi. Eğer Bediüzzaman’ın sözlerine kulak verilseydi, ülkemiz bu noktaya gelmeyebilirdi. Bu ülkeyi seven insanlara sesleniyorum: Daha ne zamana kadar gerçeklere gözünüzü kapayacak ve ülkenin önünü açabilecek bu muhteşem Kur’ânî ve entellektüel birikimi görmezden geleceksiniz? Çekilen bunca sıkıntılar artık yetmez mi? Bu ülke daha ne zamana kadar kaybetmeye devam edecek?”
Tabiî, eleştiri mesajları da aldık. Onlardan biri—sanırız Azeri—Orhan Ceferli’ye ait:
“Siz Azerbaycan Türklerinin neler yaşadığını biliyor musunuz? Bilmiyorsanız söyleyeyim. Ermenistan, Azerbaycan topraklarını işgal etmiş! Şu anda oradan zorunlu göç etmiş 1 milyondan fazla Azeri vatandaşı var! Neden bunları hiç gündeme getirmiyorsunuz?”
Cevabımız: Elbette biliyoruz ve yazdıklarımızın, o sorunun da çözümünü sağlayacak temel prensipleri içerdiğini söylüyoruz.
Yazıda geçen “İstibdat öldü” ifadesiyle Sultan II. Abdülhamid’in kastedildiğini belirterek, Sultana muhabbet asabiyetiyle, Bediüzzaman’ın onu eleştirmesine takılanlar da var.
Bir başkası ise Üstadın “Şu milletin saadeti” derken Kürtleri kastettiğini ima etmiş.
Bunların takdirini okuyucularımıza bırakırken, kısaca şuna ifade etmekle yetinelim:
Hakkın hatırını Sultanın hatırından üstün tutan ve zamanın da doğruladığı eleştirileri, Üstadın büyüklüğünün bir başka işaretidir.
Risaleleri “Kürt asabiyeti” ile okuyanlara ise Üstadın “Milliyetimiz bir vücuttur, ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır” sözüyle yaptığı millet tarifini hatırlatmak yeterli olur...
***
İsmail Cem’in ardından
Hrant Dink’in şoku tam geçmeden İsmail Cem’in vefat haberi geldi. Solun birikimli ve entellektüel isimlerinden Cem’le yıllar önce bizim de küçük, ama anlamlı bir diyalogumuz olmuştu. Sabah gazetesindeki bir yazısında solu toplumun iç dünyasıyla gönül bağlarını kurmaya çağıran sözlerini yorumladığımız bir yazımız üzerine gönderdiği nazik teşekkür mesajını “Bize düşen görev, insanlarımızı daha iyi anlamak ve onların birbirini daha iyi anlamasını sağlamak” dileğiyle bitirmişti Cem.
(Bu ilginç ve yapıcı diyaloga ilişkin 11 ve 13 Ocak 1995 tarihli yazılarımız için bkz. “Din ve Siyaset” isimli kitabımız, s. 87-89)
“Balans Ayarı” kitabımızı gönderdiğimizde Dışişleri Bakanıydı. Ve aynı nezaketiyle yine bir teşekkür mektubuyla karşılık vermişti
Ancak Ecevit’in DSP’sinde siyasete atılıp 28 Şubat hükümetlerinde görev aldıktan sonra, o mâlûm ortam ve konjonktür içinde, “insanlarımızı daha iyi anlama ve onların birbirini daha anlamasını sağlama” temennîsinin gereğini yapma fırsatını bulamadı.
Kişisel olarak özgürlüklerden yanaydı ve söz gelişi başörtüsü yasağına karşıydı. Ama özgürlüklere ağır kısıtlamalar getiren ve başörtüsü yasağını akıl almaz boyutlarda yaygınlaştırıp şiddetlendiren 28 Şubat hükümetlerinin de bir üyesi olarak tarihe geçti.
Gerçi 28 Şubat silindiri kimleri yamultmadı ki, ona da böyle bir ikilemi yaşatmasın...
Toplumla barış arayışı içindeki bir sol aydın olarak İsmail Cem’e Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
25.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|