İran-Irak savaşı devam ederken, Özal İran’ı ziyaret ediyordu. Türkiye günler öncesinden Irak’ı bilgilendirmiş, Özal’ın Tahran’da olduğu günlerde, İran’ın başşehrine tehlikeli bir saldırı düzenlememesini istemişti.
Özal Tahran’a gitti. Saddam Hüseyin bırakın ateşi azaltmayı, bilâkis Tahran’ı cehenneme çevirmeye ant etmişçesine saldırdı. Özal geceyi uykusuz geçirdi. Özal’ın bu olaydan sonra Saddam’ı hiç affetmediği ve Türkiye için kötü niyetler besleyen bir diktatör olarak gördüğü belirtildi.
Haksız da değildi.
İran-Irak savaşı yeni bitmişti.
Saddam Hüseyin’in, Babil Krallığı, Arap liderliği hayallerine kapıldığı günlerdi. Tarihî Arap-Acem savaşını yeniden canlandırmış, 8 yılda 1 milyon Müslümanın hayatını kaybettiği savaşta Arap dünyasının desteği ile ABD’nin teşvikini yanında bulmuştu.
Adeta bir savaş makinası olup çıkmış, yutacak bir ülke arıyordu.
Yıldırım Akbulut işte o zaman ziyaret etti Bağdat’ı.
Saddam Hüseyin, Akbulut’u “Varşova Paktı dağıldı, NATO da dağılıyor. Artık Amerika’nın koruması da yok. Sizi kim koruyacak?” diye tehdit etmişti.
Akbulut da altta kalmamış, “Biz Amerika’dan da, NATO’dan da önce vardık. Bunu en iyi Bağdat bilir. Bizim de bir sıkıntımız var; Sovyetler Birliği dağılıyor. Oradan gelen Türkleri koyacak yer bulamıyoruz” karşılığını vermişti, ama Ankara’ya alı al, moru mor dönmüştü.
Özal’ın canı iyice sıkılmıştı.
Saddam Kuveyt’e girdiğinde Baba Bush’u ilk arayan liderlerden birinin Özal olması ve Bush’a ısrarla, Saddam’ı Kuveyt’ten çıkarması için telkinde bulunmasında elbetteki yukarıdaki olayların etkisi vardı.
O dönem Özal’ın Türkiye’nin ABD ile birlikte Irak’a girmeyi savunduğu, Kerkük hesapları yaptığı, Çankaya Köşkünde masaların üzerine haritaları yayıp, 1926 tarihli anlaşmayı çıkarıp zihin jimnastikleri yaptığı, bir koyup üç almanın hesaplarına daldığı, bu yüzden tartıştığı Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın istifa etmek zorunda kaldığı biliniyor.
Ancak o dönemlerde Özal’ın en yakınında olan kaynaklardan biri olan Keçeciler bugün, “Baba Bush, Kerkük’ü teklif etmiş, ancak Özal kabul etmemişti” diyor. Keçeciler’e göre Özal, Saddam Hüseyin’in şahsında ABD’nin oyununu fark etmişti.
Keçeciler’in iddiası Özal ve Irak konusunda bilinenlerin tam tersi.
Buna göre Özal, Kerkük teklifinden dolayı hoşlanmamış bilâkis ürkmüş.
Nasıl mı?
Şattü’l Arap su yolunu bahane ederek İran’a saldırması için Saddam’ı teşvik eden ABD. İran-Irak savaşı süresince İran’ın savaş konvoylarının yerini, araçların plakasına kadar uydudan fotoğraflarını çekerek Saddam’a bildiren de yine ABD.
İran savaşı boyunca desteklediği Saddam Hüseyin’i Kuveyt’i işgal etmesi için teşvik edenin de yine Amerika olduğu ortaya çıkmadı mı?
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie‘nin Kuveyt’le sınır sorunlarından söz eden Saddam’a “Bu, Arapların kendi aralarındaki bir sorun. ABD’yi ilgilendirmez” demişti.
Bu sözü ABD’nin yeşil ışığı olarak yorumlamıştı Saddam Hüseyin.
Ne de olsa İran’la savaştığı dönemler de Bağdat’a kadar gelip elini sıkan Wolfovitz gibi dostları vardı Amerikan yönetiminde.
Sonra….
Saddam’ın Kuveyt’te kalması demek, Batının yıllık petrol faturasının 560 milyar dolar artması demekti.
Saddam Kuveyt’ten çıkarıldı, sonra ABD, petrol musluklarının başına oturdu.
Amerika tarafından kâh Şattü’l Arab’ın kayalıkları, kâh Kuveyt’in Rumeyla’daki petrol yatakları arasında iştahı kabartılan Saddam’ın sonu darağacı oldu.
Saddam bir öldü, Irak bin öldü.
Keçeciler, Özal’ın bu durumun farkına vardıktan sonra kendilerine Kerkük konusunu ağızlarına almayı yasakladığını anlatıyor ve ekliyor, “ABD ve İngiltere Kerkük petrollerini Türkiye’ye yedirmek üzere oraya gelmediler.”
Kerkük elbette ki bizim millî dâvâmız.
Kıbrıs denilince, Kerkük denilince, Bosna, Azerbaycan denilince elbette ki gönül tellerimiz sızlayacak.
Yemen’de türkülerimizi, Batı Trakya’da sevdalarımızı, Afrika’nın çöllerinde hasretimizi bırakmadık sadece.
Ancak ne kadar duygusalsak, ondan daha fazla da gerçekçi olmak zorundayız.
Amerikan atına binen Saddam’ın sonu gözlerimizin önünde.
Biz binlerce yıllık bir geçmişi temsil ediyoruz.
Devletlerin hayatında bu çok önemli bir nokta.
Ayak bağlarımızdan kurtulup, Kürt sorunu, rejim krizi gibi baş ağrılarımızı, fırsatlara çevirebildiğimiz zaman Kerkük’ün hayallerini de kuracağız, Bosna’nın sokaklarında da oynaşacağız.
Ama bugün, o gün değil.
Çünkü bizi Kerkük’e teşvik edenler bizim gerçek dostlarımız değil.
Şimdi Kerkük bir fırsat değil,
Şimdi Kerkük bir tuzak bize.
Ama o bizim sevdamız, o bizim dâvâmız olacak.
Sevdasız millet, dâvâsız devlet olur mu?
Boşa yakmadık biz Kerkük’te,
Altın hızma Mülâyim
Seni Hak’tan dileyim” türküsünü…
25.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|