Meclise girdiğimde Başbakan Erdoğan konuşmaya başlamıştı.
Kulisten geçerken içeri giren girmiş, içeriye girmeyenler ise kuliste oturup çay kahve eşliğinde başbakanı izliyorlardı.
Erdoğan yine AKP’li yılları anlatıyordu.
Millî gelir şöyleydi böyle oldu, enflasyon şuydu bu oldu cinsinden sözler.
Basın bölümünde kameramanlar bile kayıttan çıkmış detay görüntü topluyor, herkes oflaya puflaya dinlemeye çalışıyordu.
Ta ki Başbakan Kerkük konusuna girene dek.
Başbakan gayet net ifadelerle, Kerkük’teki gelişmeler karşısında, “Tribünde oturmayız” dedi.
Böylesine kritik ve çetrefilli bir uluslar arası sorun karşısında Türkiye ilk kez bu denli açık bir şekilde müdahale sinyali veriyor. En son Kardak kayalıkları konusunda Yunanistan’la yaşadığımız sürtüşmede dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “O asker gidecek, o bayrak inecek” demişti.
Bir başka diklenmede Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması konusunda yaşanmıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, Suriye sınırından gözdağı vermiş, Cumhurbaşkanı Demirel de TBMM’nin açılışı sebebiyle yaptığı konuşmayı bu konuya ayırarak Devlet Başkanı düzeyinde Suriye’yi uyarmıştı.
Daha sonra yayınlanan anılarda Öcalan’la gerginliğin, kontrollü bir gerginlik olduğu ve arkasında “devlet politikası”nın bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Başbakanı dinlerken bir yandan da bunları düşündüm.
Ulaştığım bilgiler bu konudaki gerginliğin kontrollü olarak tırmandırıldığı yönünde.
Peki aksi durum olursa ne olur? Bunca meydan okumadan ve diplomasiyi bir kenara bırakıp eline sopayı aldıktan sonra yine damarımıza basan gelişmeler yaşanmaya devam ederse ne yapacağız? İşin püf noktası burası.
Kuzey Irak’ta ABD’lilerden konut ihalesi alan bir kısmını tamamlayıp, yeni inşaatlara başlayan bir müteahhitle Mısır’da birlikteydik. Nil üzerinde gezerken Kuzey Irak’ı konuştuk. İçeriden ve en yeni bilgiler ondaydı.
ABD’nin Barzani ve Talabani’ye eskisi kadar değer vermediğini söyledi. Şaşırdım, ama itiraz etmedim. Bölgeden olan ve yıllardır iş yapan oydu. Öyle ki PKK dahi gelmiş ve “Bizden de adam alın, inşaatlarınızda çalışsın” teklifinde bulunmuştu. Tabiî kastedilen Kandil’deki militanlar değil, Türkiye’den göçüp mahmur kampına yerleşen aileler.
“İlk başlarda Kürtlere çok önem veriyorlardı. Ama artık eski değeri vermiyorlar” diye izah etti. Nedenini sordum. “Türkiye ile yapabildiklerini onlarla yapamayacaklarını gördüler. Türkiye’nin kabiliyetleri ile onların bir araya gelebilmesi mümkün değil. ABD, partner olarak yeniden Türkiye’ye yöneldi” demişti. Onu aldım hafızama attım. Çok ciddî itirazlarımla birlikte, Kerkük konusundaki bu stratejide bunun da bir payı olabilir diye aktarmak istedim.
Kuveyt’ten çıkarıldıktan sonra kendilerine saldıran Saddam’dan kaçan Kürtler sınırımıza yığıldığında, kendisinin tırlarla gıda ve ilaç taşıdığını hatırlatıp sarfedilen sözlerin “kanına dokunduğunu” söyledi.
Hedefi Barzani’ydi elbette ki…
Bunlar diplomaside kullanılacak argümanlar olabilir, ama iki de bir bu iyilikleri insanların başına kakmanın anlamı yok. Bunu ABD, Irak’ta Saddam’ı, İran’da Şah Rıza Pehlevi’yi kullandı. Hem de Amerikanın genel valisi olsa, onların verdiği hizmeti veremezdi. Ama sonları trajik oldu bağlamında hatırlatılabilir.
Çok gerilere bakamayanlar, çok uzakları göremezler…
AKP grubundan notlarımızı alıp, muhalefet kulisine yöneldik. Erkan Mumcu konuşuyordu. Yaşar Kemal’in, “Türk’ün Türk’ten başka dostu vardır; o da Kürtlerdir” sözlerinden esinlenerek, “Kürdün Kürt’ten başka tek dostu vardır, o da Türklerdir” diyordu. Mumcu’ya kulak vermek isterken, bir anda kulis karıştı. AKP Fahrettin Poyraz ile CHP’li Sinan Yerlikaya, “terbiyesiz” diye bağırıp birbirinin üzerine yürüdü. Araya girenler vekillerin yumruklaşmasını önledi. Sorun ne Kerkük’ten ne iktidar muhalefet gerginliğinden kaynaklanıyordu. Sorun kulisteki TV’nin uzaktan kumandası sorunuydu. Birçok evde çocuklar arasında yaşanan uzaktan kumanda kavgası.
Yüksek stratejiden düşük seviyeli siyasete geriledik.
Bu görüntüleri geride bırakıp, CHP grubuna girdik. Baykal kürsüye çıktı. Gündemi Kerkük’tü.
“Asker Irak’a gitsin” diyen Baykal’a Başbakan Erdoğan kırmızı kart göstermişti.
Baykal ne diyecekti?
Baykal, uyarılarına rağmen Başbakan’ı Irak konusunda uzağı görememekle suçladı.
Tablo şu: İktidarı, ana muhalefeti ve yavru muhalefetiyle Türkiye’nin Kerkük konusunda ayranı kabardı.
Aldığımız bilgiler bunun kontrollü bir gerginlik stratejisi olduğunu gösteriyor.
Altında bir çapanoğlu çıkmamasını dileyerek, “Bu kritik süreci takip etmeye devam” diyoruz.
17.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|