MİT Müsteşarı Emre Taner, Barzani ve Talabani ile yer sofrasına oturup, saatlerce konuşabilecek kadar, “Kürt sorunu”nu içeriden tanıyan bir isim.
Molla Mustafa Barzani’nin hayatta olduğu günlerde kendisiyle en iyi ilişkilere sahip biri olacak kadar da Kürt sorununun tarihî arka plânına vakıf, Ortadoğu’yu iyi bilen bir istihbaratçı
İmralı’da Öcalan’la Kürt sorunu, PKK ve Ortadoğu üzerine uzun bir görüşme yaptığı ve orada Öcalan’ın kendisine, “Bugüne kadar neredeydiniz?” dediği biliniyor.
Kürt sorunu denilince kafasında üç-beş çapulcu değil, Ortadoğu ve dünyanın yeni gerçeği olarak bakabilecek ölçüde konuya, farklı bakabilen bir isim.
Zaten kendisi de sorunu içselleştirecek bir nüfus kaydına sahip, Diyarbakır doğumlu.
Sorunu içinde yaşayan bir istihbaratçı.
Ortadoğu’yu, yeni dengeleri ile bilen birisi olmanın ötesinde dünyanın nereye gittiğini açık bir zihinle analiz edecek kadar da birikimli bir insan.
Tabiî bunlar hayatı gizlilik içinde geçmiş bir istihbaratçıya ait bilgilerden elde ettiğimiz bir Emre Taner portresi…
Emre Taner, MİT’in 80. kuruluş yıldönümü nedeniyle bir açıklama yaptı.
Biz kafamızı fena halde iç tartışmalara gömdüğümüz ve cumhurbaşkanlığı seçiminden başka bir şey düşünmediğimiz için bu açıklama ilk anda şok etkisi yaptı. Kafamızı soktuğumuz kumdan çıkarıp, dışımızda bir dünya olduğunu fark etmemize yol açtı.
Emre Taner’in açıklaması satır satır incelendiğinde, “soğuk savaş sonrası yıkılan iki kutuplu dünyadan sonra, içine girilen belirsizlik sürecini öngöremeyen istihbarat örgütlerine yönelik bir eleştiriyi” içeriyor. Bir anlamda istihbaratçı dünyasının iç hesaplaşması.
Ancak orada yetinmiyor. “İstikrarın zaman zaman elde edilen, ama kalıcı olmayan bir unsur olduğuna dikkat çekip, yaşanan değişime getiriyor” sözü. Küresel değişimin global etkileri diye altını çizdikten sonra, Türkiye’de bazı kesimleri rahatsız eden o cümleyi sarf ediyor:
“Bulunduğumuz dönem, gelecekte bir çok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır” dedikten sonra birçok gücün bu gelişmelere dayanamayıp ulus egemenliğini kaybedeceğini ifade ediyor.
Ve küresel gelişmelerin baş döndürücü bir hızla devam ettiği bir dönemde Türkiye’nin bir “bekle-gör” lüksüne sahip olmadığını kaydediyor.
Burada tartışmamız gereken ince biz çizgi var. Ulus devletlerin sorunların çözümünde yetersiz kaldığı bir vakıa... Türkiye’nin en önemli beş sorununu sayın deyin, bunların tamamı da ulus devlet zihniyetinin bir ürünü değil mi?
21. yüz yılda karşı karşıya olduğumuz en ciddî sorun olan Kürt meselesi, başörtüsü, mezhep ayrılığı, sağ-sol çatışması hep ulus devlet tatbikatımızın bir sonucu değil mi?
Bu tespite bir itirazım yok. Ancak dinamik olmak uğruna, büyük güçlerin rüzgârlarına kapılıp, onların aktörü konumuna düşmemeliyiz. Eğer Özal ve Erdoğan’a uysaydık, dinamik dış politika adına Irak’ta ABD’nin maşası olacaktık. ABD şimdi bir yandan Irak’taki bataktan çıkmaya, diğer taraftan da bu batağı tüm bölgeye yaymaya çalışıyor.
Bu ince, ama kritik bir çizgi ve ne pahasına olursa olsun korunmalı.
Tüm bunlarla birlikte MİT Müsteşarının çok yaman bir çelişkisine dikkat çekmek istiyorum.
Belki bugün MİT’in Yenimahalle’deki karargâhında konuk edeceği Başbakan Erdoğan ve kabine üyeleri de benzer konuyu gündeme getirecekleri için, Emre Taner’in şimdiden hazırlıklı olmasını öneriyorum.
İstihbarat stratejisi adına bir vizyon ortaya koyabilecek kalibrede birisi olan Emre Taner, peki vatandaşları muhbirliğe teşvik eden uygulamayı neden başlattı.
MİT’in internetteki sitesinde yer alan,“Nasıl yardım edebilirsin?” konulu linkten söz ediyorum.
Vizyon sahibi Müsteşarın yapacağı bu muydu?
Bu ülkede asker parkası giydikleri ya da sünnet bıyığı olduğu için “solcu” ya da “irticacı” diye insanların damgalandığı devirlerin geride kaldığı düşünülebilir. Ama TRT Genel Müdürünün ve Merkez Bankası Başkanının atanmasında gördük ki, ülkenin Cumhurbaşkanı komşulara, kapıcılara sordurarak kararname onaylıyor ya da veto ediyor.
27 Mayıs’ta demokrat avı yaşandı. 12 Mart’ta komünistler, dindarlar hücrelere tıkıldı, 12 Eylül’de ise sağcı-solcu kim varsa ihbar furyasından işinden, sağlığından hatta canından oldu.
28 Şubat bunun en sinsice yapılanıydı. Muhteris bürokratlar rakiplerini, aidat borcunu ödemediği için kavgalık olduğu apartman yöneticisi ihbar eden komşulara tanık olduk. Askeriye de birçok insan bu tür ihbarlar sonucunda mesleğini, bürokrasidekiler pozisyonunu, özel sektördeki işini kaybetti.
MİT bu uygulama ile vizyonuna ters düşen bir muhbir vatandaş kapısını açtı. Mehmet Ali Alabora ile Sibel Kekili’nin başrolünü oynadığı, “Eve dönüş” filmi vardı. 12 Eylül’deki asılsız bir ihbar yüzünden içeri alınan onca işkenceden sonra, “kusuru bakma” diyerek yarı sakat kapıya bırakılan bir gencin hikâyesi anlatılıyordu.
Anlaşılan MİT sayesinde “eve dönüş”lerimiz daha da artacak…
11.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|