Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Cennet yaşındaki Hakkı Ağabey



Aslında çok sık rüyâ gören biri değilim. Nâdiren görürüm ve gördüğüm rüyâların hemen hepsinin yaşadığımız hayatla çok bağlantılı olduğunu yakînen şahit olurum.

Nitekim, bu defa da yine öyle oldu: Buna kendi ailem gibi, geçtiğimiz Cuma gecesi rahmet–i Rahman'a kavuşan Hakkı Yavuztürk Ağabeyin ailesi de şahittir.

Vefatından bir ay kadar evvel gördüğüm bu hayırlı rüyâyı, bilvesile sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Öncü bahtiyarlardan

1934 Erzincan Kemaliye doğumlu olan Hakkı Yavuztürk, yurdun muhtelif yerlerinde fedakârane hizmetlerde bulunmuş bir sağlık memuruydu.

Risâle–i Nur'u okuması ve Nur Talebeleriyle tanışması, talebelik hayatının geçtiği İstanbul'da 1952 senesinde nasip olur. Ayrıca, 1960'a kadar Üstad Bediüzzaman Hazretleriyle de mükerrer defa görüşme bahtiyarlığını yaşar.

Bu sebeple, kendisi hem "saff–ı evvel"den bir baytiyar, hem de bilhassa İstanbul'daki Nur hizmetinin çekirdeğini teşkil eden heyetin içinde bulunmuş bir öncü kahramandır: Hakkı Ağabey, İstanbul'da teksir, matbuat ve neşriyat hizmetlerinde bilfiil çalıştığı gibi, burada "Nur'un ilk medresesi" hüviyetini kazanmış olan Kirazlı Mescit Sokağındaki meşhûr "Süleymaniye dershanesi"nin hizmete açılmasında da en aktif rolü oynamıştır.

İleriki günlerde, inşaallah onun bu meyandaki hizmetlerinden ve hatıralarından da söz etmeye çalışırız.

Ev ve işyeri komşuluğu

Hakkı Ağabeyle tanışmamız, 1979 yılının ilk günlerinde oldu. O tarihten vefat ettiği 2007 yılı ilk günlerine kadar, kendisiyle bâzan her gün, bâzan haftada bir ve bâzan da ayda bir olmak üzere, sayısız kereler görüşüp sohbet etme imkânımız oldu.

Zira, Hakkı Ağabeyle iki yönlü bir komşuluğumuz vardı. İkimizin de evi Fatih'te, işyeri ise Cağaloğlu'ndaydı. O, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünde, biz ise aynı cadde üzerindeki Yeni Asya'da çalışıyorduk.

İşte, bu sebebledir ki "saff–ı evvel" ve "son şahitler" kervânından, âcizane en çok görüşüp sohbet edebildiğim ve hatıralarını dinleyerek en ziyade istifadeye mazhar olduğum kişi, aziz Hakkı Yavuztürk Ağabey oldu.

Tam da "Cennet yaşı"nda

Hakkı Ağabey, bundan 3–4 sene kadar evvel ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Kan grubumuz uyuştuğu için, ameliyat esnasında kemâl–i muhabbetle gidip kendisine taze kan verdim. Bundan dolayı da, aramızda apayrı bir muhabbet bağı gelişti.

İyileştikten sonra, zaman zaman kendisine takılır ve bazı "Türkçü" yakınlarını da ima ederek derdim ki: "Bak Hakkı Abi. Şu anda sizin damarlarınızda hâlis 'Kürt kanı' dolaşıyor."

O da bu "Lâtif nükte" karşısında aniden tebessüme gelir, hatta bâzan gözleri yaşarırcasına gülmekten kendini alıkoyamazdı.

İşte, bu derece cân û gönülden sevip hürmet ettiğim Hakkı Ağabeyi, bundan otuz–kırk gün kadar evvel bir gece rüyâmda çok gençleşmiş olarak gördüm. Tam da, Cennet yaşı olan 33 yaşlarında...

Rüyâda çok hareketli, dinamik bir ruh haleti içindeydi. Elinde bir siyah deri çanta vardı ve benimle evimizin önünde Nur'un hizmetlerini konuşuyordu.

Hatta öyle ki, rüyâda dahi bu hale hayret ederek kendi kendime diyordum: "Fesubhanallah, bir insan nasıl olur da bu derece gençleşir? Acaba ameliyattan dolayı mı böyle oldu, yoksa benim kanım mı ona çok iyi geldi de, böyle gençleşti?"

Çok aciptir ki, aynı rüyâda düşünmeye devam ederek "Yoksa, şu anda ben rüyâ mı görüyorum?" diye düşünürken, o tatlı uykudan uyanıverdim.

Hemen ertesi gün, bu rüyâmı Hakkı Ağabeyin kerimesi Yasemin Hanım kardeşime anlattım. Ancak, vâ–esefâ ki ondan şu cevabı aldım: "Lâtif Ağabey, babam çok ağır hasta; evde yatıyor. Hastahaneye götürüp getiriyoruz; ama durumu çok kritik. Sizlerin duâsını bekliyoruz."

Meğerse, Hakkı Ağabeyin son hastalığıymış bu: Ebedül–âbâd yolculuğuna çıkmanın arifesindemiş meğer...

Hemen ziyaretine gitmek istedik. Bir grup arkadaşla gitik; ancak o esnada uyuduğu için geri döndük ve birkaç gün sonra tekrar gidip ziyaret ettik.

Arkadaşlarla onu tam bir şükür, sabır ve metanet hali içinde gördük. O vaziyette bile bizimle tebessümler ederek sohbet etti ve çok mânidar hatıralar anlattı. Biz de, inşaallah onların bir kısmını sizinle paylaşmaya çalışırız.

Büyük kayıp

Hakkı Ağabeyi kaybetmekle, aynı zamanda çok sâdık, çok müdakkik bir okuyucumu da kaybetmiş oldum. Gazetemizi hergün dikkatle takip eder, yazılarımızdan dolayı tebrik ve duâlarını hiç esirgemezdi.

Neşredeceğimiz hatıra notları arasında kullanmak üzere, fotoğraf albümünden seçmeler yapmaya çalışırken, şu gördüğünüz resim birden dikkatimizi çekti. Zira, yukarıda bahsini ettiğimiz rüyâda, Hakkı Ağabeyi tam da o yaşlarda görmüştük.

Dahası, resmin çekildiği tarihe bakmadan önce "Rüyâda, bu halinden iki–üç yaş daha büyük gösteriyordu" diye kendi kendime söylendim.

Resmin arkasına bakınca da, tahminimizin tam isabetle tuttuğunu hayretler içinde gördük: Bu fotoğraf 8.2.1965 tarihinde çekilmişti ki, Hakkı Ağabey bu tarihte henüz 31 yaşında bulunuyordu.

Demek ki, ben onu hakikaten rüyâda Cennet yaşı olan 33 yaşlarında görmüşüm. Cenâb–ı Hakkı rahmet ve mağfireti onun üzerine olsun.

GÜNÜN TARİHİ 11 Ocak 1556

Fuzûli–i Bağdadî

Asıl adı Mehmed olan Bağdatlı şâir Fuzûlî, bir sarî illet (bulaşıcı hastalık) haline gelen tâun (vebâ) sebebiyle Kerbelâ’da (doğ. 1480) vefât etti.

Bağdat Kasidesi, Hüsn ü Aşk, Leylâ vü Mecnûn, Şikâyetnâme gibi önemli eserlerin sahibi de olan Fuzûlî’nin en meşhur ve en çok takdir gören şiiri ise, Hz. Muhammed (asm) için yazdığı “Su Kasidesi”dir. Bu uzun kasidenin bazı beyitleri şöyle:

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su

Kim bu denlü tutuşan odlara kılmaz çâre su

Yâ Habîballah yâ hayrü’l beşer müştakunam

Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâre su

Yümn-i na’tünden güher olmuş Fuzûlî sözleri

Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâre su

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr

Aşk-i hasretden tükende dîde-i bîdâre su

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam

Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâre su

11.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (10.01.2007) - İki muhalif şahsiyet: Ali Fuat ve Şükrü Kaya

  (09.01.2007) - İsmet Paşasız İnönü Zaferi

  (08.01.2007) - Yeni yılın gündemi

  (06.01.2007) - Enver Paşa (2)

  (05.01.2007) - Sarıkamış'tan Çanakkale'ye Enver Paşa (1)

  (04.01.2007) - Demek ki 'başörtüsü' diye bir sorun varmış

  (01.01.2007) - Barajın da hayırlısı

  (29.12.2006) - Bizi vatan haini görenler (2)

  (28.12.2006) - Bizi vatan haini görenler (1)

  (27.12.2006) - Türkiye'yi sarsan Erzincan depremi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004