“Yasak” denince ilk akla gelen, elbette “kanunsuz başörtüsü yasağı” oluyor. Ancak, “Türkiye’nin önünü tıkayıp ufkunu karartan” başka yasaklar da olmuştur. Bunlardan biri de “Osmanlıca” ya da “eski yazı/eskimez yazı” dediğimiz okuma/yazma şeklidir.
Kur’ân alfabesi ile yazılan ve Osmanlıca denilen bu yazının yazılması ‘yasak’lanınca, bir millet koca bir medeniyet kültüründen mahrum kalmıştır. 1928’deki “harf inkılabı” sonrası yetişen nesil, Kur’ân alfabesi ile yazılan ‘Osmanlıca’ eserleri okumayı unuttu. Aradan yıllar geçince öyle bir noktaya geldik ki, dedelerimizin özel mektuplarını bile okumaktan mahrumuz.
İşin ilginç olan yanı, bu yapılanla uzun yıllardan beri övünülmektedir! Hatta bu konu, ilk-okula başlayan çocuklarımıza öyle bir şekilde anlatılıyor ki, sanki ‘yeni bir dil icad edilmiş’ ve ‘elif/be’ yerine kullanılan ‘a, b, c’ harfleri bu ‘devrim’le birlikte dünyaya hediye edilmiş. Oysa ‘başkasına ait’ denilmek suretiyle terk edilen ‘elif, be’nin yerine daha önceden var olan ‘latin alfabesi’ alınıp kullanılmaya başlanmış.
Bu tercihin kültür dünyamızda açtığı yara bir yana, çocuklarımızın zihninde açtığı yarayı da düşünmek gerekmez mi? (“Benim çocuğum süper zekâya sahip, böyle bir bocalama yaşamadı, yapılan işi şıp diye ilk günde anladı” diyenler var ise, lafımız olmaz. Ama bir veli olarak bu sıkıntıyı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Çünkü çocuklar, ‘alfabe değişikliği’ni ‘yeni bir dil icadı’ şeklinde anlıyor...)
Tarih yazılarıyla tanınan Murat Bardakçı’nın bir soruya verdiği cevap bu konuyu gündeme taşımış oldu. “Siz kendinize ‘aydın’ denmesine karşı çıkıyorsunuz, neden?” şeklindeki soruyu cevaplandıran Bardakçı şöyle demiş:
“Aydın demek, cahil ve hain demektir bu ülkede. Türkiye’de entelektüelliğin şartı Osmanlıca bilmektir. Bugün İran bir molla rejimidir diye, laf atabilirsiniz ama ciddi bir entelektüel hayat vardır İran’da. O ‘molla’ dediğiniz sarıklı insanların hepsi Doğu’yu ve Batı’yı çok iyi bilen insanlardır. Bizde kendi kültürünü bilmez, İngilizce’den okumaya çalışır. Batı’yı bilmez sadece kafa çekip ahkâm keser. Ben şunu söylüyorum: Türkiye’de Osmanlıca bilmeyen entelektüeller cahildir. 1928 öncesi yazılmış şeyleri okuyamıyorsanız eğer, hiç ‘okur-yazarım’ diye geçinmeyin. Bugün bir İngiliz entelektüeli Shakespeare’i, Shelly’yi okur, bilir. Bizimkiler Nedim’i, Fuzuli’yi anlamaz, Şeyh Galip’i utanmadan İngilizcesinden okurlar. Birçok tarih kitabı hâlâ Osmanlıca’dır bizde. Kendi kültürünü bilmeyen entelektüel olamaz.” (Sabah Cumartesi eki, 6 Ocak 2007)
Tesbit yüzde yüz haklı. Ancak bir eksiği var: ‘Osmanlıca’yı okumayı, öğrenmeyi kim yasakladı? 1928’den önce yayınlanan eserleri okuyamıyorsak bunun ‘suç’u sadece bizim tembelliğimizde mi? Bugünkü ilkokul kitaplarında dahi Osmanlıca ‘tu kaka’ yapılmıyor mu? Son yıllarda Osmanlıca kursları açılıyor ve öğrenmek isteyen öğreniyor. Ancak unutulmamalıdır ki, uzun yıllar Osmanlıca öğrenilmesi ve Osmanlıca kitap basılması yasaktı.
Gerçekleri bilelim, çocuklarımıza da öğretelim...
11.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|