Bilindiği üzere, toplumların muhafaza etmeleri gereken ‘değer’lerden biri de aile yapısı, aile kavramıdır. Sağlam aile yapısına sahip cemiyetlerin içerden ya da dışardan yıkılması kolay değildir. ‘Hayalî düşmanlar’ icad etmek istemeyiz; ama Türkiye’yi yıkmak isteyenlerin önce ‘aile’yi yıkmaya çalıştıkları da ortadadır.
Başkaları farklı şekillerde tarif edip, farklı değerlendirmeler yapabilir. Ama bizim ‘sağlam aile’ tarifimizde ‘aile’nin sağlamlığını; dinden, İslâmdan aldığı destek belirler. Kim, hangi aile İslâmın emrettiği şekilde kurulmuş ve devam ediyorsa o aile sağlamdır ve ters rüzgârlardan etkilenmez ya da az etkilenir.
İslâm dini aileye önem atfetmiş ve ‘sağlam’ tutulmasını emretmiştir. ‘Mimsiz medeniyet’ ise, İslâmın tavsiyelerinin aksine aileyi önemsememiş; ‘modern aile, çekirdek aile’ gibi kavramlar üreterek toplumları çıkmaz sokaklara sürüklemiştir.
Almanya’da faaliyet gösteren Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı (TAM), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun (TİSK) işbirliği ile “Avrupa’da Türk Kadını” konulu bir araştırma yapmış. Almanya’da 1000 kadın ve 500 erkekle yapılan araştırmanın sonuçları İstanbul’da düzenlenen bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Araştırma sonucu ortaya çıkan rakamlar farklı şekillerde değerlendirilebilir, ancak bir şey inkâr edilemez: Çeşitli amaçlarla Avrupa’ya giden ve orada yaşayan gurbetçilerimizin hayatına da İslâm yön veriyor. Böyle olması da tabiîdir. Çünkü ne kadar tahrip edilmiş olursa olsun, ‘aile’ anlayışımızın temelinde ‘din/İslâm’ anlayışı var.
Araştırma sonunda ortaya çıkan rakamları elbette ‘uzman’lar ayrıntılı olarak değerlendireceklerdir. Ancak ‘gurbetçi’lerin belli başlı konularda sergilediği tavır, Türkiye’de yaşayanların sergiledikleri tavırdan farklı değil. Avrupa’lı ya da Türkiye’de yaşayan ‘Avrupalı anlayış sahipleri’nin önemsemediği, (ya da önemsemez göründüğü) zaman zaman da eleştiri konusu yaptığı ‘namus’ konusunda gurbetçiler farklı düşünmüyor. Onlara göre de ‘namus’ çok önemli. “Serseri bir genç dahi hayat arkadaşını (evleneceği eşini/hanımını) mütedeyyin ister” tesbitini doğrularcasına evlilikte ‘mütedeyyin eş’ arayışı devam ediyormuş. Araştırma; Avrupa’da ‘asrî bir genç’ hayatı sürenlerin sıra evliliğe gelince eş olarak Türkiye’de yaşayan ‘daha dindar/daha mütedeyyin/daha temiz’ hayat arkadaşı aradığını ortaya koymuş.
Basın toplantısına katılan araştırma sonuçlarını değerlendiren sosyolog-yazar Nevval Sevindi, Danimarka örneğini hatırlattı. Danimarka, yıllar önce yaptığı bir araştırma ile 2010 yılından sonra gurbetçilerle ilgili problem yaşanmayacağını, o tarihe kadar gurbetçilerin Danimarka toplumuna entegre olacağını tahmin etmiş. Türk toplumunu tanımadan yapılan bu tahmin tutmamış, çünkü evlilik çağına gelen kız ve erkekler, Türk dahi olsa Danimarka’daki arkadaşları ile evlenmek yerine; Türkiye’deki komşularıyla, ‘sevgili’leriyle evlenmeyi tercih etmiş. Dolayısı ile beklenen kaynaşma sağlanamamış ve Danimarka, evlilik yoluyla devam eden ‘göç’ü engellemek için yeni kanun maddeleri hazırlamış.
Ankete katılan gurbetçi hanımların bir kısmı,—kendileri çalışıyor olsa da—kadınların çalışmasının ‘aile’nin aleyhinde olduğu kanaatini ortaya koymuşlar. Vak’a da böyle değil mi?
Ne yazık ki, kadınlarımız; “ekonomik özgürlüğe kavuşsun” denilmek suretiyle “paraya” esir edildi. Bir adım sonra da çocuklar ‘fatura’ öder hale geldi.
Araştırmaya dayanmayan kanaatimi şöyle açıklayabilirim: Avrupa, yakın gelecekte “Kadınlar evlerine, çocuklarının yanına dönsün” kampanyası açabilir ve açacaktır. Çünkü mevcut durum, annelerin ‘fıtrat’ına uymuyor. İçerde ve dışarda; feministler bu tesbitten rahatsız olsalar da durum bu...
10.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|