“Muhakkak ki Allah, kâfirlerin şerrini iman edenlerden uzaklaştırır.”
Hac Sûresinin 38. âyetinde böyle buyuruyor Rabbimiz.
Çünkü Allah mü’minlerin dostudur, yardımcısıdır. Kendine inanan, gönülden bağlı olan kullarını her türlü tehlikeden korur, kollar. Onun için biz her an Onun yardımına, himayesine muhtacız. Ve yine Onun için Rabbimizin öğrettiği şekilde günde en az kırk defa, “Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım dileriz” diye yalvarırız.
Bunun bilincinde olmak ne büyük mutluluk! “Onu tanıyan ve ibadet eden zindanda dahi olsa bahtiyardır” vecizesinde olduğu gibi mutluluğumuza diyecek olmaz.
Bu güzel ifadenin sahibi Bediüzzaman, imanın bir değil binlerce, hatta sonsuz fayda ve nurları bulunduğuna dikkat çeker, imanla altı yönümüzün de aydınlandığını söyler. İnanan insanın dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan manevî bir ömrü bulunduğunu, bu manevî ömrüyle ezelden ebede kadar uzanan bir hayat nurundan meded ve yardım aldığını, bunun gibi altı yönü aydınlatan iman sayesinde insanın şu dar zaman ve mekânı geniş ve rahat bir âleme dönüştürdüğünü, bu büyük âlemin âdetâ insanın evi hâline geldiğini, geçmiş ve gelecek zamanların insanın ruh ve kalbine şimdiki zaman hükmüne geçtiğini, aralarından uzaklığın kalktığını söyler.
İman sayesinde kazanılan böyle büyük bir nimet için ne kadar şükretsek az değil midir?
İmanın en büyük bir dayanak ve meded noktası olduğunu düşündüğümüzde de daha çok şükretmemiz gerektiğini anlarız.
Çünkü insan olarak aciziz; mikroptan aşırı soğuk ve sıcaklara, depreme varıncaya kadar hadsiz düşmanlarımız var. Bunların üstesinden gelebilecek güçte değiliz. Sonra bir çiçekten bahara, bahardan Cennete varıncaya kadar nihayetsiz istek ve ihtiyaçlara sahibiz. Buna rağmen son derece fakiriz. Onun için bizi her türlü tehlike ve düşmandan koruyacak, nihayetsiz ihtiyaçlarımızı karşılayacak sonsuz güç, kuvvet ve servet sahibi birisine dayanıp Ondan meded istemeye ihtiyacımız var. Bu noktada Bediüzzaman der ki:
“Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah’a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad [meded isteme noktası] ahirete olan imandır. Binâenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder [ürküp korkar], vicdanı daima muazzep olur [azap içinde kalır]. Lâkin birinci noktaya istinat ve ikincisinden de istimdad eden adam kalben ve ruhen pek çok zevk ve lezzetleri, ünsiyetleri hisseder ki; hem müteselli, hem vicdanı mutmain olur.”1
Görüldüğü gibi Allah’a iman sayesinde sıkıntı ve ıztıraplardan kurtulup emellerine ulaşabiliyor insan.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 636.
10.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|