AKP’nin ABD siyaseti başından beri sağlıksız bir zemine oturdu. Ankara’nın milletvekili adayı olmasına dahi izin vermediği 3 Kasım seçiminden partisi büyük farkla birinci çıkınca Erdoğan’a Beyaz Saray kapılarının açılması ve böylece AKP liderinin, başbakanlığını Bush’a borçlu olduğu görüntüsünün ortaya çıkması bunda rol oynayan en önemli ve belirleyici faktörlerden biriydi.
Sonrasında da Bush’la Erdoğan arasındaki özel yakınlık devam etti. ABD Başkanı Türk Başbakanını BOP eşbaşkanlığıyla görevlendirirken “büyük adamsın” iltifatında bulundu. Uluslararası toplantılardaki ayaküstü buluşmalarda Bush, Erdoğan’a, Dünya Bankasında çalışan oğlu hakkında “samimî” sorular yöneltti.
Aralarındaki yakınlık o dereceye vardı ki, Bush’un ikinci kez seçilmek için girdiği başkanlık seçimi öncesinde Emine Erdoğan, Bush’un tekrar seçileceğine kesin gözüyle baktığını söyleyebildi.
İki lider ve aileleri arasındaki bu samimiyete, 1 Mart tezkeresinin reddi dahi pek fazla zarar veremedi.
Erdoğan’ın birkaç kez, Filistin’de yaptıkları için İsrail’e ve Irak’ta olup bitenler için ABD yönetimine yönelik sert tepkilerine ateş püsküren neocon çetelerin dinmeyen öfkesi bile Bush’un bu tavrını çok fazla etkileyemedi.
Ama görünen o ki, bu muhabbetin de artık sonuna gelinmiş bulunuyor. Bunun ilk işareti, Erdoğan’ın geçen yıl yaz başında İran’a yaptığı ziyaretten sonra Beyaz Saray’a ilettiği “âcil” randevunun aylarca bekletildikten sonra ancak Ekim’de gerçekleşmesiydi.
O görüşmenin bir buçuk saati aşmasından hareketle, “Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de Beyaz Saray desteğini arkasına aldı” yorumları yapanlar oldu. Ancak gelinen noktada hava hayli değişmiş gibi.
Bunun iki önemli sebebi var: Biri, Bush’un geçen Kasım’da yapılan Kongre seçimlerinde uğradığı hezimet ve güç kaybı; diğeri bu sonuçta etkili önemli faktörlerden biri olan Irak’taki durumun iyice kontrolden çıkması.
Seçimden sonraki günlerde, Demokratların artan baskısı neticesi Savunma Bakanı Rumsfeld ve BM Büyükelçisi Bolton gibi ağır toplarını feda etmek zorunda kaldı Bush.
Ama Irak politikasında radikal değişiklikler öneren Çalışma Grubunun tavsiyelerine uymak yerine, işi büs bütün çığırından çıkaracak çılgınca adımlar atmaya yöneldi. Saddam'la iki adamının idamları vahşice infaz edilir ve ülkedeki ABD askerlerinin sayısı arttırılırken Irak üzerinden İran’ı tahrik edecek operasyonlara girişilmesinin başka bir izahı ve yorumu var mı?
Birçok kesimde “Bush’un son kumarı” olarak nitelenen bu çırpınışlar, ABD Başkanının nasıl derin bir çıkmaz içinde debelendiğini gösterirken, Erdoğan’ın da ABD politikalarına yönelik eleştirilerini sertleştirerek, kendisini Bush’tan sıyırmaya çalıştığı gözleniyor.
Bu bağlamda özellikle PKK ve Kerkük bağlantılı çıkışlar, Türkiye ile ABD arasında gergin bir sürecin başladığını mı haber veriyor?
Peki, çoktandır AB’yi boşlayan hükümetin ABD ile de karşı karşıya gelmesi Türkiye’ye ne getirir, ne götürür? Ve yaşanabilecek krizlerin yansımaları önümüze nasıl bir fatura çıkarır?
17.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|