Gece yarısıydı Han Halil’e ulaştığımızda.
Bizim Kapalı Çarşıyı andıran tarihî bir alışveriş merkezi Han Halil.
Gece geç saatler olmasına karşın hareketliliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Dükkânlarının kepeklerini kapatanların yanı sıra nargilelerini tüttüren Mısırlılar ile alışveriş telâşındaki turistler çarşının hareketli kalmasını sağlıyorlardı.
Mehmet Akif Ersoy’un Mısır günlerinde uğrayıp kahve içtiği El Fiyşavi Kahvehanesi yine önemini koruyor. Papirüsler, bolca Firavun heykelleri, altın ve gümüş hediyelikler, incik-boncuk satılan dükkânlarda iyi bir pazarlık yapmanız gerekebilir.
Burada Türk olduğumuzu öğrenince kimi İstanbul’u gördüğünü anlatmaya çalışıyordu, kimi Hakan Şükür, kimi de İbrahim Tatlıses diye sesleniyordu. Bu arada bizim liglerde oynayan Mısırlı futbolcuların ismini verdiğimizde ise, gururla göğüslerini kabartıyorlardı.
Han Halil’i gezerken zamanın iyice geç olduğunu unutmuş olmalıyız. Hanın ara sokaklarından meydana çıktığımızda gece yarısını çoktan aştığımızı fark ettik. Han Halil’in önü geniş bir meydana açılıyordu. Tam karşımızda El Ezher vardı. Bina da karizma olur mu demeyin, Han Halil ne denli canlıysa, El Ezher o denli asildi. Belki yıllardır bir özlemle andığımdan dolayı olmalı ki, bir binaya değil, El Ezher’deki mânâya baktım. Yolun tam karşısındaki El Ezher Külliyesini seyretmem ve üstüne basa basa, “El Ezher burası değil mi?” diye tekrar tekrar sormam, oradakilere tuhaf gelmiş olabilir. Çünkü geç saat olmasına kadar meydan doluydu, çoğunluğunu gençlerin, satıcıların ve taksicilerin oluşturduğu yerli kalabalık, her gün gördükleri bu binaya bir El Ezher’e bakar gibi bakmıyorlardı. Bir saygısızlık yoktu. Sadece benim gibi ilk kez gören hayalî El Ezher’le dolu birisi gibi bakmıyorlardı, zaten bakmalarını da beklemezdim.
Osmanlı’nın değişik dinleri, dilleri, ırkları ve coğrafyayı 600 yıl boyunca bir arada tutmasının formülü El Ezher gibi kurumlarda saklı. Osmanlı bölgeyi adaleti, ilim müesseseleri ve başarılı idarecileri ile ayakta tuttu. Her tarafı medresenin yaktığı ışıkla aydınlanan Güneydoğu’da ırkçılık fitnesi hayat bulamadı. Mısır’da El Ezher, İslâm’ın kütüphanesi olarak doğru İslâmı muhafaza edip, nesilden nesile aktarırken, sanki Bağdat, Şam, Bingazi, Bosna öyle değil miydi?
Bir imparatorluğun kılıçla değil, irfanla ayakta tutulmasının modelinden birisi de El Ezher olduğu için o mânâ beni çok etkilemişti.
Mısır Cumhurbaşkanından sonra protokoldeki ikinci isim El Ezher Rektörü. Bu denli ağırlığı var. Ve tabiî sadece burada dinî ilimler öğretilmiyor, hukuk ve tıp alanında da üniversitenin çok iyi olduğunu söylüyorlar. Biz de YÖK marifetiyle denkliği iptal edildiği için artık Türk öğrenciler eskisi gibi rağbet göstermiyor bu üniversiteye. Ancak “Etrak Yurdu” yani tarihten bu yana Türk öğrencilerin kaldığı mekânlar muhafaza ediliyor, az sayıda da olsa yine öğrencilerimiz var.
Han Halil ve El Ezher’in karşılıklı olarak bulunduğu meydanın üçüncü ayağını ise, muhteşem yapısıyla İmam Hüseyin camii oluşturuyor. Ortadaki geniş meydan hızlı akan trafiğe rağmen, her zaman hareketli ve gecenin hangi saati olursa olsun Mısırlı kadınlar ya da bayan turistler güven içerisinde orada oturuyor, alışverişlerini yapabiliyorlar.
İşte Mısır gibi önemli bir İslâm devletinde hayat tarzlarına yönelik karşılıklı saygı ve bir arada yaşamanın güzel bir örneği.
Biz de her Ramazan ayında laik medya ve bazı CHP’lilerin maraza çıkarmasına alıştık artık. Ancak Mısır’dan, hem de farklı dinlerden bir hoşgörü örneğini aktarmak istiyorum.
Mısır’ın Maliye Bakanı Yusuf Butros Gali, Hıristiyan. Mısır tarihinde ilk kez bir Hıristiyan Maliye Bakanı olmuş. Müslümanların malının emanet edildiği bir kurum olması açısından bir “Hıristiyan’a Müslümanların malları teslim edilir mi” tartışması yaşanmış.
Yusuf Butros Gali’nin, Mısır’da etkin olan Hıristiyan Kıpti Butros ailesinden geldiğini öğrendik. Bir dönemler BM Genel Sekreterliği yapan Butros Gali’nin amcasının oğlu ya da kardeşi olduğunu söyleyenler var. Resmî görüşmelerde sağındaki bakanlık bürokratının başı kapalı bir hanım olması dikkatimi çekti.
Gali, Türk yatırımlarına önem verdiğini göstermek için, “İşadamlarınızın hangi sıkıntısı olursa, beni bulsunlar. Paranın musluğu benim elimde olduğu için, diğer bakanlar sözümü dinler” diye espri ile karışık bir davet yaptı. Baktım Tüzmen de ruhsat sorunu olan bazı iş adamlarımızı Gali’ye yönlendirmeye başladı.
Mısır’ın Hıristiyan olan Maliye Bakanı’nın zengin ve cömert birisi olduğunu ve her Ramazan’da Kahire’nin birçok yerinde iftar çadırları kurdurup, Müslümanlara iftar yemeği verdiği aktarıldı, orada yaşayan Türkler tarafından. Gali, Kurban Bayramlarını da unutmuyormuş. Her bayram sabahı kurbanlar kestirip, yoksul mahallelerde dağıttırıyormuş. Bir Hıristiyanın hoşgörüsü nere, bizim Müslüman laiklerin her Ramazan’da kopardıkları iftar çadırı kıyametleri nere?
Biz Yusuf Butros Gali ile BM eski Genel sekreteri Butros Gali arasındaki yakınlığı konuşurken Kahire havaalanının VIP salonunda Butros Gali ile karşılaşmayalım mı? Çok yaşlanmış. Yanında sarı saçlı kendisi gibi yaşlı bir bayan vardı. VIP’e açılan iç salon kapalı, ama kapısında bir görevli vardı. Tüzmen bu yüzden giriş bölümünde oturmak durumunda kaldı. Az sonra o kapı açıldı, Butros Gali çıktı.
Yoğun programlar sebebiyle akşam saatlerine doğru yetiştiğimiz piramitlerde ise, Mısır’ın en büyük gelirinin neden turizm olduğunu daha iyi fark ediyor insan.
İstanbul Boğazından güneşin batışını seyretmek nasıl farklı bir duyguysa, piramitlerin arasından güneşin gurubunu seyretmek de o denli ilginç.
18.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|