Başbakanın ve Dışişleri Bakanının Kerkük için peş peşe verdikleri “Oldubittiye seyirci kalmayız, müsaade etmeyiz” mesajları ve Gül’ün “Bürokratlarla, komutanlarla en uç senaryoyu bile konuşuyoruz” beyanı, “Hükümet Kerkük’e de mi operasyona hazırlanıyor?” sualini gündeme getirmişti.
Ve buna bağlı olarak, “Erdoğan seçim arefesinde Kerkük fatihi olmayı mı kafasına koydu?” spekülasyonları dahi yapılmıştı.
Tabiî, böyle birşeyin bilhassa bugünkü dünya, bölge, Irak ve Türkiye konjonktüründe mümkün olmadığı; içeride bazı hevesliler olsa bile sağduyulu çoğunluğun ve dışarıda da hiç kimsenin, hedefi Kerkük olan bir harekâta kesinlikle sıcak bakmayacağı belli.
Lozan’da Birinci Meclisin bütün itirazlarına rağmen Atatürk ve İnönü’nün kararıyla vazgeçtiğimiz Kerkük ve Musul’u tekrar “misak-ı millî’ye dahil etmemiz artık hayal.
Eğer mesele petrolse, Irak’ın işgali sonrasındaki paylaşım planları ve aslan payını hangi Batılı şirketlerin alacağı çoktan belirlendi ve uygulamaya konuldu bile. Dolayısıyla Türkiye’nin oradan da alabileceği birşey yok.
Bu itibarla, Türkiye’nin Kerkük için “yeniden fetih” seferleri açması artık imkânsız.
Üst düzey bir Dışişleri diplomatının, “Türkiye’nin Kerkük’e askerî müdahale gibi bir yaklaşımı yok” sözü (Ardan Zentürk, Star, 16.1.07), Ankara’nın tavrının da bu çerçevede maceraya kapalı olduğunu gösteriyor.
Ancak aynı diplomatın “Kuzey Irak konusunda tek askerî seçenek PKK’yla bağlantılı gelişmedir. Türkiye bu askerî seçeneği herkesin önüne koymuştur” beyanıyla ifade ettiği iradenin uygulanması da kolay değil.
Herşeyden önce ABD’nin bu konuda başından beri katı bir tavır sergilediği mâlûm.
O kadar ki, Bush’un açıkladığı son planın ardından Dışişleri Bakanı Rice ve yeni Savunma Bakanı Gates gibi isimlerce yapılan açıklamalarda, “Planın başarılı olması, Türkiye’nin Irak’a girmesini engellemek için de şart; biz çekilirsek Türkiye girer” gibi şantaj ve tehdit kokan sözlerin sarf edilmesi de bu tavrın en son tezahürleri olarak görülmeli.
Öte yandan, ABD’nin Irak yönetimine getirdiği kişiler de, Türkiye’nin hangi sebeple olursa olsun Irak’a müdahalesine karşı.
ABD, Türkiye’nin en fazla hassas olduğu ve Bush başta olmak üzere üst düzey Amerikalı yöneticileri defalarca uyardığı PKK meselesinde hem ipe un seren tavrını sürdürüyor, hem de Türkiye’nin bu meseleyi kendi inisiyatifiyle çözmesine izin vermiyor.
Hoş, izin verse ne olur? İşgal öncesinde, bazıları canlı yayınlarla aktarılan birçok sınırötesi harekât yapılmıştı. Sonuç alındı mı?
Açıkça belli ki, gelinen noktada PKK meselesi, Türkiye’yi bu konuyla ilişkili politikalarını değiştirmeye zorlamak için bir araç ve koz olarak kullanılıyor. Ve Ankara’nın kendi anlayışına göre belirlediği kırmızı çizgileri anlamsız kılacak yeni bir yapı oluşturuluyor
Bush'a atfedilen “Sınırda işbirliğine hazırız” önerisi ise, tıpkı koordinatörlük gibi, yeni bir oyalamaca taktiğinin ifadesi gibi görünüyor...
18.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|