Malumunuz Osmanlı “Devlet-i ebed müddet” derdi. Gerçekten de ebedî olarak sonsuza kadar yaşayabilecek bir devlet var mıdır? Veya ebedî yaşayabilecek, ölümsüz bir şey var mıdır? Elbette şu fani âlemde “O’na bakan yüzü hariç her şey helak olacaktır” hükmünün karşısında durabilecek bir mevcut yoktur.
Tarih nice yıkılmaz saltanatlar, yenilmez ordular, tükenmez hazineler görmüştür ki şimdi yerinde yeller esmektedir. Yine tarih bir emriyle milyonların hayatının değişmesine sebep olan nice güçlü liderler, otoriter devlet adamları ve mağrur komutanlar görmüştür ki, onlar da şimdi sanki hiç yaşamamış gibidir.
Şüphesiz Osmanlı’daki devlet kavramı bugünkünden daha farklıydı. Yavuz Sultan Selim’in dediği gibi “hâkim değil, hâdim” yani var olduğu müddetçe mescid-i harameyne, İslâm’a ve halka hizmete talip bir sistem… Belki de kastedilen manevi bir mânâ, yani fiziki olarak yıkılsa da adaletiyle, mazluma merhameti, zâlime şiddetiyle kıyamete kadar kalblerde yaşayacak ve hep hayırla yad edilecek, numune-i imtisal olarak kabul edilecek bir devlet…
Bu mânâda bakıldığında onun başarılarına henüz hiç bir devlet ulaşamadı, rekorları kırılamadı.
Ya da en nihayet, âyetteki gibi ancak “O’na bakan yüzü” yani Allah’a bakan yönü ile; İslâma hizmet cihetiyle, Allah rızası için yapılan her davranış bâkidir, ölümsüzdür, ebedîdir. Makamlar ve mevkiler kat kat kârlı bir şekilde tekrar iade edilecektir. Çünkü Kayyûm-u Bâki ancak Allah’tır ve ancak onun rızasını kazanmakla ayakta kalınabilir ve ebedî saadet elde edilebilir. “Dünya, bir padişaha çok; iki padişaha az” diyen Yavuz Sultan Selim’in imanla kabre giren bir neferi için bile, dünya kadar büyüklükteki ebedî cennet mülkü ve saltanatı çok görülmeyecek.
Ebedî hayatı hedefleyenler için bu söz bir derece makul iken, sadece dünyayı hedefleyenlerin de “sonsuza kadar yaşayacak devletlerden” söz etmeleri ilginçtir. Aslında dünyanın fazla ömrü kalmadığı da dikkate alınırsa en iyi ihtimal “kıyamete kadar yaşayacak” demek daha doğru olsa gerektir.
Kıyamet aslında kâinatın çöküşü zannedilse de, beşerin hadsiz günahına karşı büyük bir sabır ile sessiz sedasız vazifesini yapmaya devam eden mevcudatın, en nihayet dayanılmaz hale gelen isyanlar karşısında emr-i ilahî ile kıyam etmesidir, ayaklanmasıdır, dehşetli bir vaveylasıdır.
Beşinci Şua’da nakledilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.) “Ümmetim istikametle gitse, ona bir gün var” buyurmaktadır. Yine “Eğer istikamette gitmezse, ona yarım gün var” denilmektedir. Aynı bahiste âyet ile yapılan izahta bir günün “bin sene” olduğu anlatılmakta ve Abbasî ve Osmanlı’nın istikameti devlet olarak ancak beş yüz sene, ümmetin ise toplamda bin sene istikameti muhafaza ettiği izah edilmektedir.
Demek ki kâinatı nasıl ayakta tutan Cenab-ı Hakkın fizikî kanunlar gibi tekvini kanunları ise, beşeriyeti hususan bizleri de ayakta tutan istikamettir, yani Kur’ân’dır, sünnet-i seniyyedir.
Evet ebedî kalmak, kâim olmak yani ayakta olmak için kayyûm olan Allah’a dayanmak gerekiyor. Beşer istikamette zaaf gösterdiğinde hatalarının karşılığı olarak Cenab-ı HakKayyûm ismini bazı sahalarda yavaş yavaş perdelemeye, inayetini ve rahmetini çekmeye başlar.
Cenab-ı Hakkın Kayyûm ismi insanlar arasında perdeli ise de, fizikî âlemde perdesizdir, âzam mertebede tecelli eder. Atom altı parçacıklardan, uzayın en uzak köşesindeki hesaba gelmez yıldızlara kadar her şey Kayyûm-u Bâki olan Allah’ın misilsiz ilim ve kudretiyle ayakta durmaktadır. Bir an O’nun Kayyûm isminden nisbeti kesilse her şey herc ü merc olacaktı.
En küçük yapı taşı olarak kabul edilen atomun iç yapısını anlamak için ilginç bir misâl verilir. Eğer atomu bir futbol sahası kadar büyütsek; çekirdeği sahanın ortasındaki bir futbol topu kadar, elektronlar ise sahanın kenarında korkunç hızla dolaşan birer misket kadar olacaktı. Çekirdekteki parçacıkları bir arada tutan, elektronları uçup gitmekten muhafaza eden muazzam kuvvetler düşünüldüğünde Kayyûm isminin ne kadar mühim olduğu ve Kur’ân’da bir çok defa zikredilmesinin ve Otuzuncu Lem’a’da “İsm-i Âzamın iki ziyasından ikinci ziyası” olarak bahsedilmesinin hikmeti anlaşılır. Atom içindeki bahsedilen boşluklar ve hareket dikkate alındığında, bir cismin Kayyûm ismi ile nisbeti bir an kesilse neredeyse zamansız bir şekilde tozlaşıp yok oluverecekti.
Kayyûm isminin mertebeleri muazzamdır. Her bir zerrenin parçacıklarında bu şekilde tecelli ederken, bu zerrelerden müteşekkil Yerküre’den Güneş’e ve galaksilere kadar her şeyi yörüngesinde ve rotasında tutar. Her bir insanın vücudunu dağılmaktan ve parçalanmaktan ruhu vasıtasıyla muhafaza eder. Yine Kayyûm ismi imân ve İslâm sayesinde kişinin kalb, akıl ve ruh bütünlüğünü muhafaza eder. Birbirine düşman ve yabanî kalbleri İslâm sayesinde dost ve kardeş yapar.
Evet devletler de fertlerden ve bir çok birimden oluşur. Devamlılık için, en küçük birimden en büyüğüne kadar onları bir arada tutacak olan bağları ve kuvvetleri idrak etmek ve istikameti ona göre çizmek gerekiyor.
18.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|