“Korkusuz bir halde uyuyabiliyorsan, en güzel bir döşekte yatıyorsun demektir.”
Bu güzel söz Hz. Ali’ye ait. Anarşinin, terörün, kavganın, gürültünün, korkunun hükmettiği, can güvenliğinin tehlikelerle dolu olduğu bir atmosferde hayatın, özellikle emniyet ve güven içinde yaşamanın önemi daha iyi anlaşılıyor.
Meselâ Irak’ta, Filistin’de yaşayanlara sorsanız “En büyük nimet nedir?” diye, herhalde can güvenliği diyeceklerdir. Merkepten düşen Nasreddin Hocanın hâlini soranlara, “Benim hâlimi ancak merkepten düşen anlar” dediği gibi o güvenlik endişesini yaşamayanlar bunu hakkıyla bilemezler. “Tatmayan bilmez” dememişler mi?
Vecize hemen bana, “Kim Müslüman, sağlık ve âfiyeti yerinde, güven içinde ve bir günlük yiyeceği bulunduğu halde sabahlarsa ona sanki dünya verilmiş gibidir” hadis-i şerifini hatırlattı.
Gaflette olduğumuz çok büyük nimetlerdendir bunlar. Müslüman olmak kadar büyük bir nimet var mıdır dünyada? Herşeyi güzel, sevimli, cana yakın gösteren iman nimeti kadar büyük hangi nimet vardır?
Sağlık ve âfiyet, emniyet içinde yaşamak da dünya kadar büyük bir nimet, bir devlet.
Ya bir günlük yiyeceğimizin bulunması? Yarına çıkacağımız belli değil. Dün ömrümüzden çıktı. Gelecek hakkında teminatımız yok. Ömrümüz bulunduğumuz gün. Her yeni günkü rızkımızı hakkımız olmadığı halde ihsan eden Rabbimiz eğer yaşarsak şüphesiz o günkü rızkımızı da ihsan edecektir. Yeter ki insan elini, kolunu oynatsın.
Eğer bir günlük rızka sahip olmak dünyaya sahip olmaktan daha değerliyse, kaç günlük, aylık, hatta yıllık yiyecek imkânlarına sahip olan bizler acaba dünyalara sahip olmaktan daha büyük nimetlere konduğumuzun farkında mıyız?
Şöyle bir düşünelim, İslâm nimetinden mahrum kalsaydık, sağlığımız yerinde olmasaydı da bütün dünyaya sahip olsaydık kaç para ederdi? Sürekli canı kaybetme tehlikesiyle başbaşa kalsaydık da dünya saltanatına sahip olsaydık ne işe yarardı? Bir lokma kadar olsun yiyeceğimiz olmasaydı da tuttuğumuz her şey altın kesilseydi ne anlam ifade ederdi?
Sahip olduklarımızın önemi, değeri ve büyüklüğü yanında elde edemediklerimiz için üzülmenin bir anlamı ve mazereti olabilir mi?
Sahip olduğumuz nimetler şükür istiyor. Acaba hakkıyla şükrünü yapabiliyor muyuz? Elimizde olmayanlar için ise sorgu suâl yok.
Ne kadar şükretsek az değil mi?
14.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|