Hrant Dink suikastı ve peşinden katil zanlısının yakalanması, tereddüdün puslu havasını okumaya yetmiyor. Bir çok rivayet var. Ne kadar sağlıklı bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, birileri ağız tadımızı bozmaya çalışıyor.
Türkiye’nin trendi, yeni provokasyonlarla sabote edilmeye çalışılıyor. AB süreci, demokratikleşme için devlet katında ağzı sıkı da olsa değişimi gündeme getiren tartışmalar engellenircesine gündem değişiyor.
Bizim en büyük çatışma aygıtımız maalesef bu yönüyle kamudur. Hükümran yapı, bürokrasinin cenderesinden vatandaşı geçirdikçe, siyasetin kapsama alanına alınan ve alınmayan her konuda ehliyetsizliğin sonucu, bedeli öder dururuz.
Toplum, eskisi gibi üst perdeden laflara güvenmiyor. Kurtarıcı aramıyor. Güven debisi olmayan hareketlere prim vermiyor. Yozlaşmadan bizar durumda. Kendisine rağmen kendisi adına belirleyici otoriter yapılardan bıkmış. Fazla sözün, çıldıran pişkinliğine tahammülsüz. Her düzeyde sorumlu insanların iş üretmek ve çare bulmak yerine mazeret bankası kurar gibi avutmaları ve yetersizliklerine gerekçe bulmalarının tacizi altında.
Genel temayüllere bakıldığında, Hrant Dink cinayetine kamuoyu tepkili. Toplum, müşfik elini yansıtırken, milliyetçi dalganın heveskâr gençlik üzerindeki reaksiyonları hükümetin üslûp bilmez beyanlarıyla birleşince gerginlik oluşturdu.
Geçmişte, Adalet Bakanının sert ve tepkili hali, 301. maddenin “Türklüğe hakaret” maddesiyle birleşince, AB karşıtı ulusalcı cepheyle tatlı bir beraberliğe girildi.
Türkiye’de din, ırk ve inanç üzerinde ötekini dışlayıcı resmî söylemlerin şemsiyesi altında beylik laflarla siyaseti ajite etmek, gençler ve marjinal gruplar lehine yeni hareket alanları açıyor. Buna azami dikkat gerekiyor.
Hakarete varan üslupla kendi doğrusuna sabitlenmiş ideolojik kabızlığın emareleri, başkasına yaranmanın ve hakim güce tutunma çabasıyla bağdaşabilir, beraberinde her dönemin bakanlığını da getirebilir. Bir diyet de ödenebilir. Ancak milletin diyet ödemesine kapı açacak tutumlardan ve şahin tavırlardan uzak durulmalıdır.
Hükümet eden, millete karşı sorumluluk taşıyan mevkilerin ulusalcı dalgaya yakalanmaları, doğrusu belli mahfillerin yörüngesine uysa da halkın yörüngesiyle çatışıyor.
Beklenen seçimler için “ön seçimi” kazanma provaları gibi görünen derin buluşmaların kurgusuyla yasakları savunma ve 301. maddenin kılına dokundurmama yaşanıyorsa, bu ikircil halin ceremesini millet ödüyor.
Sıkılan son kurşunlar, 17 yaşındaki bir çocuğun vebali ve hatası olarak geçiştirilemez. Burada bir lincin son perdesi var. Öncesinde estirilen hiddet ve şiddet hala hafızalarda tazeliğini koruyor. Siyasetin konjonktüre bağlı geçim/seçim telâşı, iktidarı siyaset dışı mercilere teslimiyet noktasına getirmiş görünüyor.
Bütün kamuoyunun ve basının ısrarına rağmen, sivil toplum kuruluşlarının kampanyalarına inat 301. maddeyi değiştirmeme ne anlama geliyor?
Başbakanın, Kerkük’teki problemleri Irak işgalinden bağımsız düşünüp, sınırdaki Kürtlerle polemiği tercih edip, “Beyanları kanımıza dokunuyor” demesi kime hizmet ediyor?
AB’ye kafa tutmak kimin ekmeğine yağ sürüyor?
Karabağ’ı, Çeçenistan’ı, Batı Trakya’yı, Kuzey Irak’ı ve Suriye’deki sınır akrabalıklarını aynı potada görmeyen ve adil olmayan bir söylemin faturası, demokrasiden ve birlikten uzaklaşmaktır.
Yeni kazaların olmaması için, başta hükümet olmak üzere sağduyulu aydınlara ve taraflara sükunet düşüyor. Büyük Osmanlı olgunluğu ve birlikte yaşama samimiyeti en büyük gücümüzdür. Oyunları bozmak, büyük düşünmenin tahammül kapasitesi ve aklı selimle mümkündür.
Gelin yeni bir muhabbet sayfası ile bu güzel yurdun kanamalarını durduralım.
24.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|