Sûikast sonucu hayatını kaybeden Hrant Dink'e sahip çıkmak, ona yapılan saldırıyı kınamak ve saldırganlığı lânetlemek için Ermeni olmaya, yahut "Hepimiz Ermeniyiz" demeye hiç, ama hiç gerek yok.
Aynı şekilde adımızın da Hrant, yahut Agop olması gerekmez.
Yani, ne "Hepimiz Hrant'ız", ne de "Hepimiz Ermeniyiz."
Değiliz ve asla olamayız; olmamız da icap etmez.
Hamdolsun, biz Müslümanız.
Ve bir Müslüman olarak lânetliyoruz zulmü, şiddeti, cinayeti...
Dolayısıyla, bir Ermeni vatandaşa yapılan saldırıyı kınamak için, ille de "Ermeniyiz" demeye zerrece ihtiyaç duymuyoruz.
Üstelik, böyle demeyi yadırgıyoruz, hatta kınıyoruz.
Kaldı ki, Hrant'ın da hayatta böyle bir yaklaşımdan hoşlandığını hiç sanmıyoruz. O, herkesin kendisi olmasından yanaydı, bunu savunuyordu.
* * *
Bakıyoruz da, düşüncesizce, fütursuzca sloganlar atılıyor.
Slogancılara bakılırsa, bir süreliğine de olsa "Hepimiz Hrant"mışız, "Hepimiz Ermeni"ymişiz?
Onlara kalırsa, bugün Ermeni, yarın Rum, öbürgün Yahudi olmamız gerekecek...
İşte bugün için bağırıp duruyorlar: "Hepimiz Ermeniyiz."
Ne münasebet canım!
Biz öyle değiliz ve olamayız.
Hem, Müslümanlık bizim neyimize yetmiyor?
Neden böyle ifrattan tefrite zıplama ihtiyacı duyuluyor? Söyler misiniz?
Nedir bu kompleks, nedir bu mendebur refleks?
Nedir bu aksülamel dengesizliği?
Beyler, gelin önce insan olalım, insan; sonra da herkesin dini kendisine...
Bizim hiçbir hadise karşısında din değiştirecek, yahut din hakikatini hafife alacak halimiz yok.
Varsın, hafifmeşrep olanlar dilediğince fırdönerlik yapsın; bu yaptıkları bizi hiç bağlamaz. Biz Ermenilerle dindaş değil, vatandaşız. Aynı zamanda dost ve komşuyuz. O kadar.
* * *
Evet, şahsen ölümüne üzüldüğüm Hrant'a yapılan menfur saldırıyı bir insan olarak da şiddetle kınıyorum.
Ama, benim adım Hrant değil, maaliftihar Mehmet.
Keza, bir mâsumun böyle cânice vurulmasını da lânetliyorum.
Ama, falan din veya filan milliyet hesabına değil, hamdolsun sade bir Müslüman olarak.
Yetmez mi bu?
Ayrıca, bu açık ve merdane tavrıma karşı, kim ne diyebilir ki? Kimin ne demeye hakkı var ki?
Hülâsa, her kimden gelirse gelsin ve her kime karşı yapılırsa yapılsın, zulüm zulümdür; zalimi alkışlamaya, zulme ortak olmaya benim dinim engeldir, asla müsaade etmez... Benim dinim, ayrıca "Ben bugün Hıristiyanım" anlamına gelebilecek zilletli söz ve tavırları sergilemeye de müsaade etmez.
Bu izzetli duruşu takdir etmeyenin ciddiyetini, samimiyetini şüphe ile karşılarım. Bunda da, yerden göğe kadar haklı olduğuma inanıyorum.
Günün tartışması
Hrant Dink cinayetinin arka planında bir komplonun bulunup bulunmadığı üzerindeki tartışmalar devam ediyor?
İşin perde gerisinde bir örgütün, bir odağın olduğuna inananlar kadar, inanmayanlar da var.
Cinayetin acemice işlendiğinden hareketle, "Arkasında örgüt yok", dolayısıyla "Komplo teorisine de gerek yok" diyenlerin bir noktaya özellikle dikkat etmeleri elzemdir.
O da şu: Cinayet, evet acemice, hatta çocukça işlendi. Ancak, seçilen hedef son derece stratejiktir ve güdülen maksat alabildiğine profesyonelcedir.
Dolayısıyla, akılsızca işlenmiş gibi görülen bu cinayetin arkasında, profesyonelce bir aklın, bir zekânın var olduğunu, yine akıl söylüyor, mantık söylüyor.
Yani, bu işin daha başka bağlantıları mutlaka vardır. Bunları bilememek, yahut bulamamak, olmadığını ispatlamaz.
Tetikçi ve yakın mesafedeki tanıdık yardımcıları ise, olsa olsa zincirin harcanması en kolay olan halkalarıdır. Bunlar harcandıktan sonra, zincir bir yerde kopar ve daha ilerideki halkalara ulaşılmaz olur.
İşte, profesyonellik dediğimiz şey de budur zaten.
Meşrû devlet ise, daha profesyonelce davranmak ve en son halkaya kadar bu zincirleme işi takip etmek durumunda.
Aksi halde, sonu gelir mi hiç bu benzer cinayetlerin...
GÜNÜN TARİHİ (24 Ocak 1949)
CHP'nin en taşkın şairi: Behçet Kemal
Cumhuriyet Halk Partisinin şair üyesi ve milletvekili olan Behçet Kemal Çağlar, sitem, yeis ve teessüf dolu sözlerle parti ve Meclis üyeliğinden istifa etti.
Çağlar, istifasını verirken sarf ettiği ve siyasî tarihe geçen can alıcı ifadeleri şöyledir: "...En iyimseriniz, en taşkın savunucunuz olan ben, artık inancımı kaybetmiş bulunuyorum." Çağlar'ın istifa gerekçesi, "Atatürk devrimlerinden taviz verildiği" şeklinde ifade edildi. Kolay değildi tabiî.
Behçet Kemal ki, 1933'te 10. Yıl Marşına imza atmış, M. Kemal'in ölümünden sonra ise, adeta bütün hayatını onu anlatmaya ve övmeye adamış, hatta onun için "mevlüt" bile yazmış bir şairdi.
İşte, Atatürkçülükten verilecek en ufak bir taviz dahi, böyle bir şairi çileden çıkarabilirdi ve çıkardı da. Dayanamayıp, sonunda istifa etti Halk Partisinden.
O parti ki, M. Kemal'i "Ebedî Şef" ilân etmişti. Buna rağmen, İsmet Paşa kalkmış yeni para ve pullara kendi resmini koydurmuştu. Bu, "Ata'ya Mevlüt" şiirini yazan Çağlar için kabul edilebilir bir durum değildi.
Bir zamanlar Halk Partisinin en iyimseri ve en ateşli savunucusu olan şairin ruh halini anlamak için, onun söz konusu "mevlüt"ünden birkaç beyit aktarmakta fayda var. Süleyman Çelebi'nin mevlidine nazire yapan Çağlar, "merhaba" faslında Atatürk için şunları yazmış:
Gel ey 19 Mayıs, eşsiz sabah merhaba
Ey Samsun'da karaya çıkan ilâh, merhaba
Merhaba ey yükselen güneş Anafarta’dan
Merhaba ey kurtaran Türklüğü bin vartadan
Merhaba ey biribiri ardından inkılâplar
Merhaba ey ezeli, feyizli eşsiz bahar
Merhaba ey ilâhın en yakın arkadaşı
Merhaba ey devletin ak alnı, aziz başı
Doğuran bugün, bir gün doğuracak muttasıl
Her Türkün tevellüdü 19 Mayıs asıl
24.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|