İ şgalden bu yana her gün biraz daha iç karışıklığa sürüklenen Irak'taki gelişmelerle ilgili olarak, Türkiye'de ve dünyada iki türlü bir beklenti hasıl oldu.
Birincisi: Barış ümidinin korunması.
İkincisi: Savaş umudunun körüklenmesi.
Her iki türlü beklentinin sahipleri de, bütün dikkatiyle Irak ve komşu ülkelere odaklanmış durumdalar.
Birinci kesim, bölgede barışın sağlanması için duâ ve temennide bulunurken, ikinci kesim ise, bütün hesaplarını silâhların daha da konuşturulması üzerine bina etmiş görünüyorlar.
Şimdiye kadar kazançlı çıkanlar, ne yazık ki savaş ve silâh seslerinden yana olanlar oldu.
* * *
İşgalcibaşı W. Bush, Irak'ta şu anki durumun müdahale ettikleri dönemden bile daha berbat olduğunu itiraf etti. Bir bakıma hatasını itiraf etmiş oldu.
Ne var ki, hatadan dönme fazileti göstereceği yerde, Bush'un bundan sonraki hesabında da, daha fazla asker, daha fazla silâh ve daha fazla kanlı çarpışma görünüyor.
Bu vaziyet açıkça gösteriyor ki, Bush, darbecilerin, harp sanayicileri ile silâh tüccarlarının kontrolüne girmiş, yahut da onlara müşterek bir hareketin içine girmiş bulunuyor.
* * *
Gariptir ki, Türkiye'de de Irak'taki kaotik gerilimin devamından yana olanlar var.
Bu katı yürekli kesimin hesabı da şu olmalı: Oradaki kritik savaş durumu devam etsin ki, gücünü silâhtan ve darbeden alan kesime duyulan ihtiyaç da berdevam olsun.
Evet, bizdeki darbe şakşakçıları ile ihtilâl goygoycuları da, ne yazık ki Irak'ın Türkiye'ye bakan yüzüde, daima bir "yakın tehlike"nin göz önünde bulundurulmasını istiyor.
Bunda ise, ne milletin, ne de ülkenin hayrına herhangi bir işaret görüyoruz. Şer içinde şerdir bu.
GÜNÜN TARİHİ (16 Ocak 1958)
Darbe provası: "Dokuz subay" olayı
İ stanbul'da dokuz subay tutuklandı. Bu subayların tutuklanma sebebi, ordu içinde gizliden gizliye bir askerî darbe hazırlığı yaptıkları iddiası, daha doğrusu ihbarıydı.
Haklarında ihbar yapılan subaylar, Savunma Bakanlığının başlattığı soruşturma neticesi tutuklanarak askeri mahkemede yargılandılar.
Yargılama sonucunda, sadece bir kişiye 2 yıl hapis ile ''ordudan tart'' cezası verildi. Diğerleri ise, hiç bir suçları bulunmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Cezalandırılan kişi, Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu 'dan başkası değildi. Kuşçu'nun cezalandırılma sebebi ise, mâsum arkadaşlarını "Darbe hazırlığı içindeler" diye ihbar ve itham etmesiydi.
Oysa, bir askerî komployu hedef alan ihbar cidden doğruydu. Zira, iki sene sonra bir başka yöntemle gizlice yürütülen "darbe hazırlığı", en vahşi şekilde yüzünü göstererek bir acı gerçeğe dönüştü.
Darbecilik böyledir işte... Demokrasinin canına da okusa, hak, hukuk ve adâleti de katletse, başarıya ulaşınca, eli kanlı failleri kahraman diye lanse edilir.
Perde altında darbe hazırlığı
1950 ve 1954 seçimlerinin ardından yapılan 1957 seçimlerinde de başarısız olup iktidar ümidini kaybeden muhalefetteki CHP, bu kez tutumunu alabildiğine sertleştirirek, kelimenin tam anlamıyla yıkıcı bir muhalefete başladı.
Aynı cümleden olarak, hem üniversite kadroları, hem de askeriyedeki bazı cuntacı subaylarla gizliden temas kurarak, DP iktidarını yıpratma kampanyasını başlattı.
CHP lideri İsmet Paşa, gittiği hemen heryerde, iktidar yanlısı vatandaşları tahrik edici söz ve hareketlerde bulunmaktan geri durmadı. Öyle ki, birçok yerde yaralanmalarla neticelenen çatışmalar oldu.
Bu arada, CHP yanlısı medyanın iktidar partisine gözdağı veren yayınları da had safhaya çıktı. Meselâ, muhalefetin ağzından çıkan “Zalimleri yıkmak için gereken cesaret bizim ordumuzda ve gençliğimizde vardır” şeklindeki sloganları açıktan açığa kullanmaya yöneldi. İsmet Paşa, böylelikle ordu ve üniversite ile birlikte medyayı da yedeğine almada büyük ölçüde başarılı oldu.
İşte bütün bu gelişmeler, adım adım yaklaşmakta olan kanlı darbenin aslında ayak sesleriydi.
Öğrenci gösterileri
Darbeden bir ay kadar evvel, öğrencileri tahrik etmeye yönelik hazırlanan yeni bir plan devreye sokuldu. Bu plana göre 28 Nisan 1960 günü İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplanan üniversite talebeleri “Kahrolsun hükûmet, Menderes istifa” sloganlarını atmaya başladı.
Önce, devreye polisler girdi. Ancak, gerginlik yatışmadı, çatışma daha da hızlandı. Ardından, bir askerî birlik getirtildi. Askerler ile öğrenciler tam karşı karşıya gelmişti ki, aniden hiç umulmadık bir gelişme yaşandı. İki taraf bir birine sarmaş–dolaş oldular.
4000 civarındaki üniversite öğrencisi, var güçleriyle “Yaşasın ordu! Yaşasın Türk askeri” diye sloganlar atmaya başladı. İki taraf arasında hiçbir sürtüşme dahi yaşanmadan ayrıldılar.
Biraz sonra ise, tekrar Bayezid Meydanında toplanan göstericilerle polisler arasında gerilim yaşandı. Patlatılan silâh sesleri arasında gürültü had safhaya ulaştı.
Bu esnada, Turan Emeksiz ismindeki bir Orman Fakültesi öğrencisinin polis kurşunu ile öldüğü tesbit edildi. Ondan sonra da iş kontrolden çıktı. Eylemler ve protesto gösterileri daha da artmaya başladı. Nihayet, bir ay sonra, şartları iyice olgunlaştırılan o kanlı darbe gerçekleştirilmiş oldu.
16.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|