Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Allah onların yakıştırdıklarından münezzehtir. Allah'ın ihlâslı kulları ise onlar gibi değildir.

Sâffât Sûresi: 159-160

16.01.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Duâ etmekte âcizlik göstermeyin. Şüphesiz duâ eden hiç kimse helâk olmayacaktır.

Câmiü's-Sağîr, c: 3, 3866

16.01.2007


Bu vatan Risâle-i Nur’a muhtaçtır

Size kat'iyen ve çok emârelerle ve katî kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefâhir-i tarihiyesini onun ibrâzıyla gösterecektir.

Emirdağ Lâhikası, s. 69, Y.A.N.

***

Risâle-i Nur ve hakiki şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar.

Emirdağ Lâhikası, s. 20

***

Adliyelerin, değil beni ve onları itham etmek, belki Risale-i Nur’u ve şakirtlerini himaye etmek en birinci vazifeleridir. Çünkü, onlar bu millet ve vatanın en büyük bir hukukunu muhafaza ettiklerinden, onların karşısında, bu millet ve vatanın hakiki düşmanları Risale-i Nur’a hücum edip, adliyeyi şaşırtıp, dehşetli bir haksızlığa ve adaletsizliğe sevk ediyorlar.

Emirdağ Lâhikası, s. 21

***

Kur'ân-ı Hakimin sırr-ı hakikatiyle ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risâle-i Nur'un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedisinden iman-ı tahkiki ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.

Emirdağ Lâhikası, s. 27

***

Risâle-i Nur'un dersleri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle asayişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilâllerin önünü kesmek olmasından, kudsî ve manevî inzibat komiserleri hükmünde olduğuna delil, üç vilayet zabıtaları anlamışlar.

Emirdağ Lâhikası, s. 68

***

Risâle-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; süluk ve evrad yerinde, mantıki bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü l-hakaîke yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akide ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübra yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalâletlere galebe ediyor, meydandadır.

Emirdağ Lâhikası, s. 80

16.01.2007


Günü ve gündemi akıtmak

Gündemler günleri güme götürüyor… Güncellik güzellikleri örtüyor… Haberler hakikatten haber vermiyor…

Kendini keşfetmek, kendince bir şeyler yapmak, güzellikleri görmek, güzelliklerle bezenmek, hayatın hakkını vererek yaşamak… Değişmeyen, güncelliğini yitirmeyen kendi gündemimiz… Uzaklara ilgi bizi bundan uzaklaştırıyorsa kendimizi kaybetmeye başlamışızdır.

İnsan daire daire içinde sarılmış… Kalp dairesi en dar daire görünse de hayatın çekirdeği burası… Hane, mahalle, şehir, dünya diye açılarak gidiyor daireler… En genişi en az, en darı en çok ilgilendiriyor bizi… Çekirdeğin koca ağacı içinde barındırması gibi kalp bütün kâinatı kapsıyor.

Kalp ritmini yakalayan bir beyin kelebeklerin kanatlarına tutunur, yıldızlara çıkar. Beyni basit şeylerle doldurmak, kalbi kullanmamak hayatı heder etmek demek. Hadiselere ilim gözüyle bakabilmek, hikmet süzgecinden geçirebilmek, beyni boş şeylerden boşaltmak, yüreği sevgiyle serinletmekle mümkün, güdük gündemlerin arkasından gitmekle değil.

Uzaktaki hadiseleri değiştirmemiz mümkün değil fakat kendimizi olumlu mânâda değiştirirsek, değişim uzaklara da ulaşır. Kendine hükmedebilenleri güdük gündemler güdemez. Akıl kalp birlikteliği ile duygularını dizginleyen, dünyayı dize getirir. Hadiseleri izlemekle yetinen, izlenmeye değer bir hayat yaşamıyordur.

Her şeyi önem derecesine göre sıralar kalbiyle düşünen insan… Görsel gündemlere dalansa harcanmış bir hayat bırakır geriye… Tükenmişlikle geçen bir ömürden arta kalan “ah”lardır…

Hepimiz biraz hipnoz olduk aldatıcı gündem komplolarıyla… Görselliğin hükümranlığı kendimizi kendimizden kopardı, uzaklara attı… Yememize, içmemize, giyimimize karıştı, birbirimizi karşı karşıya getirdi uzaktan kumandalı güdümlü görsel gündemler…

Sevgiyi sloganlarla tükettik, aşkı harcadık… Hayallerimizi kendimize saklayamadık, taksitlere bölündük… Harcadıkça harcandı hayatlarımız… Kazanırken kaybettiğimizin farkına varamadık, tükettiğin kadar “var”sın şırıngasını yemiştik bir kere…

Her şey bitmiş, bütün kıymetler tükenmiş değil henüz… Kuşlar sevgi şarkıları söylemekten yorulmadı daha… Arılar hikmet balları yapmaya devam ediyor… Karıncalar vazgeçmedi su taşımaktan… Bulutlar rahmet diye dolaşıyor üzerimizde… Karanlık gecede Ay gülüyor, yıldızlar tebessüm ediyor bizlere…

Toprak, çiçek yüzüyle bakıyor kalbimize… Su, duygularımıza akıp billurlaştırmak istiyor yüreğimizi… Akıl ermek istiyor yerin ve göğün tüm güzelliklerine…

Gürültüler yerine yüreğinin sesini dinleyen hayatı aklıyla tartar, hayal elleriyle uzak güzellikleri yakın eder, derin duygularla sever sevdiklerini, vicdan rahatlığıyla hüküm verir hadiselere… Gönlünün ritmini yakalamıştır bir kere, kâinat onundur artık… Hiçbir şey ne tükenir, ne de güzelliğini yitirir…

Günlerimiz tükenmesin, hayatımız solmasın istiyorsak bu ritmi yakalamak zorundayız… Günleri ve gündemleri harcamak pahasına olsa da…

Gününüz, gündeminiz, gönlünüz buna aksın efendim.

Hüseyin EREN

16.01.2007


ESMA-İ HÜSNA

Melik

Allah (c.c.), Mâlik’tir, Melik’tir, Melîk’tir. Yani Allah Teâlâ kâinat mülkünün tek sahibidir, tek padişahıdır, tek hükümdârıdır, tek sultanıdır; tek söz, tek güç, tek kudret, tek mülk, tek hüküm, tek emir ve tek kanun sahibidir. Hüküm ve emir Onun elindedir. Her şey Onun irâdesine ve emrine isyansız boyun eğmiştir. Sultan-ı Ezelî olan Cenâb-ı Hak emir verme, hayat verme, öldürme, yok etme, azap verme, mükâfâtlandırma gibi her çeşit fiillerde dilediği gibi tasarruf yapar. Mülkün dış yüzü ve iç yüzü Onundur.

Mâlikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, kâinat üzerinde gerçek tasarruf sahibidir. İnsanlara emir ve nehiy gönderen Odur. Emri her şeye geçer. Her şeyin sahibi ve Rabbi, her şeyi “Ol!” emriyle olduran, kâinatın hükümranlığı sadece Kendisine ait olan, dünyada insanlara mülk emânet eden, âhirette ise tek hüküm ve emir sahibi olan Cenab-ı Haktır.

Mülk ve emir sahibi mânâsında olan Mâlik ile, bu ismin mübalağa şekli olan Melîk ve Melik isimleri Peygamber Efendimiz (a.s.m.) tarafından bildirildiği gibi, Kur’ân tarafından da zikredilmiştir.

İlgili âyetlerden bir kaçı şöyledir:

“Mülk ve hükümdarlık elinde bulunan Allah yücedir. O her şeye kadirdir.” (Mülk Sûresi: 1)

“O Allah ki, Ondan başka İlâh yoktur. Melik’tir, Kuddûs’tür...” (Haşr Suresi: 22)

“De ki, ‘İnsanların Rabbine ve insanların Melik’ine sığınırım.’” (Nas Suresi: 1-2)

“Hak ve Melik olan Allah yücedir.” (Taha Sûresi: 114)

“Allah’tan korkanlar Cennetlerde ve aydınlıklarda, Melîk ve Muktedir’in yanında yüksek derecededirler.” (Kamer Sûresi: 54-55)

İçinde sere serpe yaşadığımız mülkün Melik’e âit bulunduğunu, Melik’in ise bâkî olduğunu beyan eden Bediüzzaman Saîd Nursî, Melik’in emirlerine boyun eğdiğimiz müddetçe mülkün fâni oluşundan ve elden gidişinden teessüf etmememiz gerektiğini, çünkü gidenin yerine yeni mülklerin yaratıldığını, öyle ise mülkün geliş-gidişinin tâzelenmekten ibâret olduğunu kaydeder.

Bedîüzzaman’a göre, “hâkimiyet” kâinatta esaslı bir hakîkattir. Nitekim, bu kâinata geniş bir dikkat nazarıyla bakan herkes, kâinatı gayet haşmetli ve gayet görkemli bir memleket ve gayet faaliyetli bir şehir hükmünde görecektir. “Yerin ve göğün orduları Allah’ındır” (Fetih Sûresi: 7) âyeti bitkilerden hayvanlara, zerrelerden yıldızlara bütün varlıkları birer Rabbânî ordu olarak vasıflandırır. Bu sayısız ordular içinden, hem küçücük memurlarda, hem de pek büyük askerlerde hâkim olan tekvînî emirlerin, âmirâne hükümlerin ve şâhâne kanunların cereyânları hiç şüphesiz, bir mutlak hâkimiyetin ve her şeye hüküm geçiren bir geniş âmiriyetin vücudunu göstermektedir.

Allah’ın her hükmüne ve emrine bütün varlıkların kayıtsız-şartsız boyun eğmiş olduklarını beyan eden Bedîüzzaman, kâinatta şerîke ve ortağa hiçbir mahal, hiçbir makam ve hiçbir imkân olmadığını, şirki destekleyen delîl de bulunmadığını, esasen şirk meselesinin delilden kaynaklanan bir ihtimal ve emâre de olmadığını; binâenaleyh hangi şeye bakılırsa Allah’ın birlik mührü göründüğünü, her şey üzerinde hakîkî tesir ve tasarruf sahibinin ancak ve ancak Cenab-ı Allah olduğunu kaydeder.

Yerden göğe, zerrelerden yıldızlara, ezelden ebede kadar her ne varsa, göklerin, yerlerin, dünyanın, âhiretin ve her şeyin Allah’ın mülkü olduğunu kaydeden Bedîüzzaman, pek büyük zerreler âleminden tâ bir sineğin vücuduna kadar bütününü mülk ve tarla yapan ve küçük insanı o büyük mülke nâzır, müfettiş, çiftçi, tüccâr, dellâl, kul ve mülk emanetçisi yapan ve insanı Kendine muhterem bir misâfir ve sevgili bir muhatap kabul eden Cenab-ı Hakkın bütün varlıklar üzerinde eksiksiz ve eşsiz bir biçimde tasarruf ve hüküm sahibi olduğunu beyan eder.

(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)

16.01.2007


Nurdan duâlar

Rahmân-ı Rahîm olan Allah'ın, Furkan-ı Hakîmi Arş-ı Azîmden üzerine indirdiği zât olan Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun.

Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr'un müjdelediği; nübüvvetini doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun.

Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği, duâsıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı; Allah'ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu; Mi'racın ve, "Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı" (Necm Sûresi: 17.) âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed'e, (a.s.m.) ilk indiği andan itibâren Kıyâmete kadar Kur'ân'ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah'ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun. Bu salâvâtların her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız! âmin.

Sözler, s. 219

***

Allahım! Kur'ân'ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.

Allahım! Kendisine hakla bâtılı ayırt eden Kur'ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. âmin, âmin.

Sözler, s. 222

***

Allahım! Sevdiğin ve râzı olduğun şekilde Kur'ân'ın sırlarını anlamayı nasip eyle. Ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl. âmin. Bunu rahmetinle yap ey merhamet edenlerin en merhametlisi!

Allahım! Kur'ân-ı Hakîmin indiği zâtın kendisine, bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle.

Sözler, s. 228

***

Allahım! bize Kur'ân'ın sırlarını anlamayı nasip et ve her an ve zamanda ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl.

Sözler, s. 242

16.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004