Dün başladığımız Hakkı Yavuztürk Ağabey ile ilgili hatıra notlarına devam ediyoruz.
Kendisinden bizzat dinlediğim Nur Külliyatından Tarihçe–i Hayat isimli eserin ilk baskısıyla ilgili önemli bir hatırayı sizlere nakletmek istiyorum.
Bu hatıranın mahiyeti, kendi lisanından özet olarak şöyledir:
"Risâle–i Nur Külliyatının yeni hurufla (Latince) da basılıp neşredilmesine karar verilmişti. Bu karar gereği, Külliyatın ilk bazı nüshaları 1957'de Ankara'da basılmaya başlandı. Baskısı yapılan eserlerin kâğıt masrafını, merhum Başbakan Adnan Menderes bizzat kendi kesesinden karşılamıştı.
"Ankara'daki matbaalarda basılan risâlelerin ciltleme işi ise, yine İstanbul'da yapılıyordu. Acizane, biz de bu hizmetlerle alâkadar oluyorduk.
"Hiç unutmam, bir defasında baskı ve ciltleme işi tamamlanan risâleleri alıp Üstad Hazretlerinin yanına götürdüm. Risâleleri o vaziyette görünce, nihayet derece sevindi, hatta sevincinden ağlamaya başladı. O halde iken, elini kitapların üzerine koyarak şunları söyledi: 'İşte kardeşim, ben bunu bekliyordum. Bunları gördüm, artık gidebilirim. Bu eserlerin herbiri bin Said hükmündedir.'
"Bir müddet sonra Tarihçe–i Hayat isimli eserin de baskısı yapılmış, sıra ciltleme işine gelmişti. Kapağında Üstad Bediüzzaman'ın bir fotoğrafının da bulunduğu örnek bir nüshayı alarak Hz. Üstad'a gittim. Güzelce sarıp paketlemiş olduğum kitabı çıkarıp Üstad'ın önüne koydum. Hz. Üstad kitaba şöyle bir baktı ve duyduğu rahatsızlığı iyice belli ederek, kapaktaki kendi resmini gösterdi. Dedi: 'Ne yapıyor bu keçeliler? Risâle–i Nur yerine beni nazara veriyorlar. Söyle onlara, bu böyle olmaz.'
Hz. Üstad, hemen o anda hiç hoşnut olmadığı bu meseleye müdahale etti. Beş parmağını iyice açarak, elini kapaktaki fotoğrafın üzerine koydu. Fotoğrafı yerinden söktü, avucunun içinde buruşturup çöpe attı.
"Ardından, konuşmaya devam etti: 'Bu eser, benden ziyade Risâle–i Nur'u nazara vermeli. Bu sebeple, resmin kapaktan verilmesi münasip değil. Resimler içerde olabilir. Kitabın iç kısmında Eski Said'in eski resimlerinden koyup neşretsinler.'
"Daha sonra, bu Tarihçe–i Hayat isimli eseri eline aldı ve sayfaları çevirmeye başladı. Sayfaları çevirirken, bir yerde kendisine benzeyen siyah sarıklı, palabıyıklı bir adamın resmini gördü. Orada durdu ve şunu söyledi: 'Kardeşim, bu Said değildir. Bu adam ben değilim. Bunu derhal çıkartsınlar, yerine Eski Said'in bir resmini koysunlar, öyle neşretsinler.'
"Bütün bunları dinledikten sonra, gelip ağabeylere durumu anlattım. Onlar da aynen öyle yaptılar. Hatta, aceleyle dağıtılmış olan bir kısım kitapları da toplattırıp resimlerini yeniden tanzim ettiler."
GÜNÜN TARİHİ 12 Ocak 1452
Latin serpuşu yerine Osmanlı sarığı
Bizans İmparatoru Konstantin Draganez, muhtemel Osmanlı saldırısına karşı bir tedbir olarak, Ayasofya’da Patrik ve Papalık taraftarlarını bir araya getirerek ortak âyin yapılmasını istedi.
Ancak, ne yaptıysa da bu gayesinde muvaffak olamadı. Gerek halktan ve gerekse kendi ülkesinin ruhbanlarından tepki aldı. Hatta, açıktan açığa “İstanbul’da Kardinal (Lâtin) serpuşunu görmektense Osmanlı sarığını görmeyi tercih" edenlerin olduğunu gördü.
Bu durum karşısında hayal kırıklığı yaşayan İmparator, işine yarayacak hiçbir netice alamadan geri adım atmak mecburiyetinde kaldı.
Bizans halkının ve hatta din adamlarının Latinlere karşı duyduğu bu şiddetli alerjinin iki önemli sebebi vardı: Birincisi, dinî ve mezhebî ayrılık; ikincisi ise, daha evvel Bizans'ın merkezinde yaşanan çok kanlı ve büyük talanlı "Latin işgali."
Avrupa'daki Katolikler, Selçuklu'ya karşı Bizans'ı korumak için gelmişlerdi. Ancak, İstanbul'un güzellik ve debdebesi karşısında meftun olup, Müslümanlarla savaşmak yerine burayı işgal etmeyi tercih ettiler.
İstanbul'daki Latin işgali, 1200'lü yılların hemen başlarında yaşandı. Bizans'ın orta yerinde bir Latin Krallığı kuruldu. İstanbul'un bütün güzelliklerini yakıp yıkan, önemli bir kısmını da yağma eden bu işgal dönemi, 1260’lara kadar devam etti.
Bizans hanedanı ise, bu zaman zarfında, Gürcü yakınlarından yardım alarak Trabzon'a gittiler ve orada Pontus Rum Krallığını kurdular.
Rumlara ait bu her iki devlet de, sonunda Sultan II. Mehmed (Fatih) tarafından fethedildi.
12.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|