İsmail Cem, YTP’yi kurarken, Hazreti Mevlânâ’nın, “Dünle beraber gitti, cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” sözüyle yola çıkmıştı.
Dünle beraber giden sözlere karşın, İsmail Cem adına tarihe bir not düşmek gerekti.
Onu bir aydın olarak fikirlerinden, eski bir dışişleri bakanı olarak deneyimlerinden en çok yararlanabileceğimiz bir dönemde kaybettik.
Birçok nitelikler sıralanabilir. Ama gazeteci İsmail Cem benim için, sağduyunun sesiydi.
12 Mart öncesinde “Asker-gençlik el ele” sloganları atılıyordu. Asker kışlasından, öğrenci üniversitesinden yürüyecek. Öğrencinin eylemi, askerin silâhı ile birleşip devrim gerçekleştirilecekti.
İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun, Mümtaz Soysal’ın, Doğan Avcıoğlu’nun devrim için gün saydığı, gençleri sokaklara dâvet ettiği, faşist iktidarı yıkmak için gençlik-asker elele sloganlarını attıkları bir dönemde İsmail Cem, genç bir yazarken, “Gençlerden, kardeşlerimizden hep birlikte özür dileriz. Polisimizle, bilginimizle, sağcımız, solcumuz, devrimcimiz, karşı-devrimcimizle, yazarımız çizerimiz, politikacımız, sermayeyi, sermayesizimizle, hep birlikte özür dileriz” diyordu.
O günün şartlarında bu tavır çok önemliydi. Gazeteci Hasan Cemal’in, “Kimse kızmasın kendimi yazdım” kitabında içeriden biri olarak anlattığı, gençlerin eline verilen bombaların sağa sola attırıldığı, kendisinin de Sıhhıye Orduevine bomba atmakla görevlendirildiği günlerde bunu yazmak önemliydi.
“Sizin sırtınızdan kendimizi adam ilân ettik. Siz öldünüz, adamlığımız arttı. Siz öldünüz kişiliğimiz yüceldi. Sayenizde kendimizi adamdan saydık” derken, asıl adam gibi adam olduğunu ortaya koyuyordu İsmail Cem, “Gençlerden özür dileriz” başlıklı yazısında.
“Size hocalık ettik: Ölen sizdiniz, biz daha fazla ölün dedik. Çığrınızdan çıktınız, bravo, siz idealistsiniz, devrimcisiniz, devam dedik. Açıkçası kanınıza girdik. Sonra seyrine baktık.” Bırakın sıcağı sıcağına, yıllar sonra dahi olsa kaç kişi bu özeleştiriyi yapabildi.
Daha kısa bir süre önce 12 Eylül’de denge sağlanması için bir sağdan, bir soldan gençleri idam ettiklerini açıklamadı mı Kenan Evren?
Kimi devrim için, kimi denge sağlanması için, kimi Gladio’nun hedeflerine ulaşabilmesi için gençleri kurşunlara, darağaçlarına yollamadı mı? Peki hangisi çıkıp bir özür diledi. Hangisi çıkıp, gençleri siz ölürken, biz sizin üstünüzden adamlığımızı denedik diyebildi.
16-17 yaşındaki gençler Rahip Santoro’yu, Hrant Dink’i öldürürken, onların beynini yıkayıp, Kıbrıs’ın satıldığını, misyonerlik faaliyetleri sonucunda ülkenin yarısının dinini kaybettiğini, AB’nin Türkiye’yi bölmeyi amaçladığını bu gençlerin beynine kazıyanlar bu olaylardan sonra bir özeleştiri yaptılar mı? Ben duymadım. Sadece yeni tehditler savurmaktan öte bir ses duymadım.
Emniyet müdürlerinin, valilerin katilleri, milliyetçi duygularla galeyana gelip cinayet işlediklerini sevgi sözcüklerine sarıp, koruma kalkanına aldıkları bir dönemde, sağduyulu uyarılara ne kadar çok muhtaç olduğumuz anlaşılmıyor mu?
İşte bu yüzden İsmail Cem farklıydı. Ama ne yazık ki, solda Kemal Tahir’in, İdris Küçükömer’in, İsmail Cem’in temsil ettiği misyon güdük kaldı. Gelişmedi, geliştirilmedi. Onun yerine militarist ve jakoben çizgi hakim oldu.
Solun Türkiye’nin bazı değerleriyle barışamaması ve özgürlükçü demokrasi ile bireyin değerlerinin değil, devletin bekçiliğine soyunması demokrasimizin gelişmesini de, özgürleşmesini de engelledi. Solun bu yönünün gelişmemesi sadece sola değil, demokrasiye zarar verdi.
Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan ile çıktıkları YTP yolculuğundan yaşadıkları hüsrana değinmek istemiyorum.
O zaten attığı adımın siyasî faturasını ödedi.
Asıl dikkat çekmek istediğim nezaketinin, hoşgörünün, derin bilgisinin yanı sıra İsmail Cem’in ürkek bir şekilde taşımaya çalıştığı, milletin değerleriyle barışık sol anlayışının temsilcisiz kalması.
Papandreu ile elele vererek başardıkları Türk-Yunan yakınlaşmasının sağladığı başarılı sonuçlar ortada. Birileri çifte telli siyaseti ya da sirtaki diye bunu hafife aldılar, ama Cem’in o gün Yunanistan’la gerçekleştirdiği buluşmayı bugün Ermenistan’la başarabilecek bir siyasî iradeye ihtiyaç var.
29.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|