Aylar öncesinden, birçok olaya gebe olacağı söylenen 2007’ye Hrant Dink gibi son derece güçlü ses veren bir cinayetle girdik… Özellikle televizyon ekranları fikri kendinden menkul uzmanlarla doldu her zamanki gibi… Dergi ve gazete sayfaları da makaleler de birbirinden özellikli akıllarla süslü!
Kimi; tarafsızmış ama cinayete de üzülüyormuş gibi görünmeye çabalarken olayın örtbas edilmesine zemin hazırlama gayretinden de geri durmuyor…
Kimi; cinayeti işleyen seçilmiş maşa çocuğu fırsat bilip, ısrarla tek taraflı siyasete nalıncı keserliği yapıyor…
Kimi; bütün olumsuzluklar ve sun’î toz duman arasında ciddiyetle işin araştırılmasına çaba gösteriyor…
Kimi; suçlu/ların sadece içeride ya da dışarıda aranması gerektiğine herkesi inandırmaya çalışıyor da Yunanistan ve İsrail’e Trabzon’dan gidiş-gelişlerin sıklanmasının araştırılmasına, denklemin bütünün görülmesine yanaşmıyor…
Kimi; sadece Trabzon şehrine ordunun el koyması gerektiğini bile iddia edebiliyor…
Kimi; Dink cinayetiyle bir kere daha ortaya çıkan, Trabzon’daki papaz cinayeti, Danıştay katliâmı, Atabeyler Çetesi, Şemdinli olayları ve Sauna Çetesi’nden Susurluk’a kadar uzanan “kök” bağlantılarını dikkatlerden kaçırmaya çalışıyor…
Kimi de bu arada samîmî samîmî görüntülerle; “Yahu… Daha 25 yıl öncesinde dostluk anlayışı çok sıcak, aile mefhumu güçlü, dayanışma ruhu yüksek bir millettik… Ne oldu bize?” diye soruyor…
“Bize ne oldu?” diye ekranlarda soran birini duyunca ya da bu minvalde bir yazıyı okuyunca ağzımdaki baklayı çıkartıyorum ben de…
Nasıl çıkarmayayım ki?
Bizzat soruyu soran değilse de yakın çevresi, bağlı bulunduğu yayın grubu ya da siyasî görüşün fikir babaları; özlediğini söylediği, kaybedişimize yakındığı hasletlerimizi yok etmek için tüketmedi mi ömürlerini?
Şimdi nasıl ve hangi yüzle soruyor ki birileri; “Ne oldu bize?” diye…
Çözüm basit… Hepimiz de ayna karşısına geçelim ve kendi kendimize soralım samimiyetle. İnandığımız en kutsal mefhum adına, adeta Necip Fazıl’ın mısralarındaki gibi soralım: “ Ne yaptık ne yaptılar bu kutsal emaneti?”
Sonra biraz duralım ve rengimize bakalım…
Niye suçluları uzaklarda ve dışımızda arıyoruz ki hep?
“Bize ne oldu?” değil… “Biz nerede yanlış ya da eksik yaptık?” sorusunu sormalıyız toplum olarak acilen… Yeni canlar yanmadan, sıcak kanlar akmadan hem de!
“Sarmaşık”ın ardından...
Geçen haftaki yazımı bitirirken şu notu paylaşmıştım sizlerle: “Mustafa Ali ve Zübeyir Ergenekon isimli kardeşlerimin ‘Sarmaşık sayı 10, sooon’ yazımızla ilgili notları var. Ama maalesef o notlarla ilgili olarak haftaya dertleşeceğiz şu durumda… Bir de… Türk tiyatrosunun son derece önemli ustalarından, -3 ay benim de ustam olmuş olan- Lâle Oraloğlu’nu da hafta içinde kaybettik. Kısmet olursa o konuda da sizlerle paylaşmak istediklerim var.”
Lâle Oraloğlu ile ilgili olanı kısmetse haftaya erteleyip, Mustafa Ali ve Zübeyir Ergenekon isimli kardeşlerimin notlarına göz atalım önce: “Değerli abimiz, sizin yazılarınızı çok uzun zamandır okumaktayız. Yeni Asya’daki bir önceki yazınıza cevap vermek için geç kalsam da şimdi kabul ediniz. ‘Sarmaşık sayı 10, soon’ başlıklı yazınız fedakârlık, risk almak, cesaret konusunda ibretlik bir yazıydı. Belli bir sorumluluğa sahip oluşunuzun sonucu olarak bazı sıkıntılara katlanıyorsunuz. Allah yardımcınız olsun, sabır dolu zamanlar diliyorum.
Yazılarınızı merakla bekliyorum. Kalemi daha kuvvetli kelâmı daha etkili olarak fazlasıyla kabul göreceğiniz mutlu zamanlara…(inşallah) Mustafa Ali”
“Selâmün Aleyküm Abdurrahman Ağabey;
Gazetemiz Yeni Asya’da 7 Ocak Pazar günü “Sarmaşık sayı 10, sooon” başlıklı yazınızı okudum. Çok ibretli, düşündürücü bir dergicilik öykünüz var. Ayrıca maddî değer ve planların ön plana çıktığı günümüzde ‘bir ideal’ uğruna muhtelif çilelere katlanmanızı tebrik ettim.
Bir de aklıma şu soru geldi: Sağ dergilerinin artması gerektiğini belirtmişsiniz. Sağ dergi kategorisinde yer alan Yeni Asya Dergi Grubuna niye kaleminizle destek vermiyorsunuz? Bunu merak ettim, yani olana destek yerine niye farklı dergiler çıkarmayı tercih ettiniz?
Çalışmalarınızda muvaffakiyetler dilerim. Zübeyir Ergenekon.”
Her iki kardeşimin iyi dileklerine teşekkürlerimizi aktardıktan sonra sorulara da cevap olabilecek bir-iki eklemede bulunmak istiyorum.
Öncelikle inanıyorum ki; bu toplumun, bu milletin kurtuluşu kültür-san’atla olacaktır. Bu alanda gerilerde kalındığı, nal toplandığı sürece “ileri” gidebilmek mümkün değildir…
Yakın zamana kadar her vakit ezanını ayrı bir makamda okuyan ve musikiden nasipli müezzinlerin yerinde bugün birçoğu kulaktan dolma biçimde “Arap gibi” ya da “arabeskçi” gibi gırtlak temizlercesine bağırmayı “ezan okumak” sanıyorsa meselâ… Arada uçurum var, demektir.
Tekbiri bestelemiş, besmeleyi bestelemiş bir milletin bugünkü bedii zevkinden dem vurabilmek zordur.
Bu örnekler uzar gider… Benim dergi çıkarmaktaki öncelikli amacım giderek açılan makasın bu uçlarının kapanmasına karınca kararınca katkıda bulunmak. Yani… Tam da Mustafa Ali kardeşimin ifadesiyle; “belli bir sorumluluğa sahip” oluşumun tabiî sonucu bu… Hiçbir dünyevî beklentiye itibar etmeden.
Zübeyir kardeşimin; “Yeni Asya Dergi Grubuna niye kaleminizle destek vermiyorsunuz? Bunu merak ettim, yani olana destek yerine niye farklı dergiler çıkarmayı tercih ettiniz?” sorusuna gelince…
Benim dergicilikte muhatap olarak seçtiğim kitle çok ayrı. Yeni Asya Dergi Grubu’nun ise çok çok farklı bir hedef kitlesi var. Gazetede yazıyorum. Dergilerde kısmet olmadı… Ama Yeni Asya Dergi Grubu’ndaki dergiler tarzında çok daha fazla sayıda dergi çıkması gerektiğine inanıyorum… Sarmaşık tarzında da çok fazla sayıda dergi çıkması gerektiğine de inanıyorum… Kulvarlar farklı!
Bir de “bir dükkânla çarşı olmaz!” sözünü unutmamalıyız…
Ayrıca Cemil Meriç merhumun; “ Her dergi bir mekteptir!” uyarısını da akıldan çıkarmamalı.
O halde özet: “Fazla mektep göz çıkarmaz.” (A. Şen sözü) Selam ve sevgiyle kalın. Ama; dergisiz, kitapsız, gazetesiz, okumasız kalmayın. Yapacağınız fedakârlıkları okumaktan yapmayın. Sigarayı bırakın meselâ! Ama kendinize yakın bulduğunuz, fikren ve ilmen besleneceğiniz; derginizi, kitabınızı, gazetenizi, okumayı bırakmayın… Asla!
28.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|