Dünden devam
KARPATLAR
Yaşadığımız ilginç deneyimin etkisinde güle güle Kişinev’i geride bırakıp, İaşi kapısından yeniden Romanya’ya geçmek üzere yolumuza devam ediyoruz. Bu arada Moldova’nın yemyeşil köylerinden geçerken buralara hayran kalıyoruz. Her biri birbirinden güzel tabiat manzaralarını geride bırakıyoruz. İaşi’ye gecenin bir yarısı varıyoruz ve ertesi günkü zorlu yolculuğumuza hazırlanıyoruz.
Ertesi gün sabahtan hemen yola koyuluyoruz. Hedefimiz Romanya’yı doğudan batıya boydan boya kat ederek Macaristan’a ulaşmak. Bunun için İaşi’den başlayarak Bacau, Targu Mures, Cluj Napoca şehirlerini geçerek yine Romanya’nın Oradea şehrinden Macaristan’ın başşehri Budapeşte’ye gideceğiz. Tabiî bunu gerçekleştirmek kolay değil, çünkü söz konusu bölge Orta ve Batı Karpatları aşmak anlamına geliyor. Karpatlar demişken, bu sırada Karpatların Maradonası olarak ünlenen Hagi’nin de köyünün çok yakınlarından geçeceğimizi öğreniyoruz. Tam bir gün süren Karpat yolculuğumuzda, harika tabiat manzaraları bizi karşılıyor. Romanya’nın bu bölgeleri, Avrupa Birliği finansmanıyla oluşturulan örnek yerleşim yerlerini de barındıran bir bölge. Avrupalıların yayla turizmi için de en gözde mekânlarından biri. Dağ, bayır, ova hep düzgün ve yemyeşil. Her tarafta otlar muntazaman biçiliyor. Bu sebeple tek bir sararmış ot bulamıyorsunuz. Ayrıca biçilmiş otlar da bir araya getirilip balyalanıyor. Bu da çok hoş bir manzara oluşturuyor. Her yer saman balyaları ile dolu. Bunlar kuruyunca, fazlaları da yakıldığı için, burnunuza sürekli bir yanık ot kokusu geliyor. Avrupa Birliği, aynı zamanda yolları da yaptırıyor Romanya’da. Bu sebeple, sürekli bir inşaat çalışması var. Romanya’nın en doğusundan en batısına kadar hiç mübalâğasız hemen her bir kilometrede bir yol çalışması var. Bu sebeple uzun yol daha da uzuyor.
Dağ köylülerini görüyoruz zaman zaman. Çoğunluğu sadece ot yolmakla meşgul. Ziraat yapılacak alan pek yok burada, çünkü daha çok bölge yayla turizmi için düşünülmüş. Yemyeşil dağlar arasında, dereler çağlıyor. Muntazam kulübeciklerin etrafında insanlar ot yolmaya devam ediyorlar tırpanlarıyla. Sonra da bunları düzgünce balyalıyorlar. Ayrıca hayvancılık da çok gelişmiş durumda, hayvanlar da öyle. Zira Romanya’da karşılaştığımız her at ve sığır neredeyse insanı ürkütecek derecelerde büyük görünüyor. Gözlerimiz daha mütevazi boyutta olanlara alıştığı için midir nedir, bu hayvanlar bize çok ilginç geliyor. Bu arada yeşil dağların eteklerinde bir sağa, bir sola koşuşturup duran ve özgürlüğün tadını çıkaran yılkı atlarına rastlıyoruz. İçimiz geçiyor onları görünce. Hemen durup deklanşöre basıyoruz.
TRANSİLVANYA
Bu arada Romanya’nın kuzeybatı bölümünü kaplayan, güneyinde Karpatların “Güney Transilvanya Alpleri” adıyla anılan bölümü ile Oltenia bölgesinden, batıda Transfagaraşan adıyla anılan Doğu Karpatlar ile Moldova bölgesinden ayrılan coğrafî bölge olan Transilvanya’dan da geçiyoruz. Transilvanya Hollywood’un Kont Drakula’sının memleketi olması hasebiyle bizim tarafından vampirler şehri olarak bilinse de esasında burası bugünkü Romanya sınırlarında kalan ormanlık ve şatolarıyla ve şaşalı yapılarıyla ünlü sevimli bir bölgedir. Bu bölgenin Batı kısmı Ardel olarak da bilinir. Transilvanya’nın doğusunda yer alan Banat bölgesi de üzüm bağları ile meşhurdur.
Transilvanya’nın kelime anlamı “ormanlar arası” olarak çevrilebilir. Trans: öte, ilvan: orman, ya: ülke adı yapım eki olmak üzere: ‘Ormanın ötesindeki ülke anlamına gelir. Erdel olarak bildiğimiz bölge uzun süre Osmanlı’ya bağlı bir prenslik olarak varlığını sürdürmüştür. Erdel kelimesi de Macarca’dan geçmedir, zira Macarlar bölgeye Erdely demektedirler. Yani Transilvanya eskiden bir Osmanlı prensliğidir denebilir. Bu bölgede Macar nüfusu da bir hayli fazladır.
ORADEA
Romanya’yı baştan başa geçtikten sonra, artık bu ülkedeki son durağımız Oradea’ya varmış olduk. Buradan Budapeşte’ye geçeceğiz. Ancak Oradea’ya çok geç bir saatte vardık. Karnımız çok acıktığı için hemen yiyecek bir şey aramaya koyulduk. Geç olduğu için her yer kapalı idi, yolda yürüyen bir gence sormak istedik. Yaklaşıp sorduğumuzda ise, büyük bir sürprizle karşılaştık. Zira soru sorduğumuz genç Türk olduğumuzu anladıktan sonra akıcı İngilizcesiyle, “Ben de Müslümanım, ben de Müslümanım” demeye başladı. Oradea gibi bir yerde gecenin bir yarısı bir Müslümana rastlamak büyük sürpriz olmuştu. Hem de bu genç bundan tam 6 yıl önce Müslüman olmuş ve aslen Hıristiyan kökenli bir aileden geliyor. Asıl adı Romeo olan bu genç, sonradan Yusuf adını almış. Bize çok yardımcı oldu. Önce yemek yiyeceğimiz bir yere götürdü, sonra da otel bulmamıza yardımcı oldu. Bunları yaparken çok mutlu görünüyordu ve “Ben çok günahkârım, size iyilik yapmak istiyorum” diyordu sürekli. Yusuf’un vicdanındaki bu ses, hepimizi duygulandırmıştı. Kaderin bir cilvesi olan bu karşılaşmanın verdiği huzur ile Yusufla helâlleştikten sonra dinlenmeye çekildik.
Devam edecek
|