Kitaplar yere gömülür mü? Hem de öyle milleti, halkı kin ve düşmanlığa teşvik eden veya devlete baş kaldırmaya kışkırtan kitaplar filan değil; tamamen dinî muhtevalı kitaplar yere gömülür mü? Yani Kur’ân tefsirleri, hadis kitapları, Risâle-i Nur’lar, hatta Kur’ân-ı Kerimler... Evet yanlış duymadınız bu çeşit kitaplar, hiç saklamak niyetiyle korkudan yerlere gömülür mü?
Evet maalesef bu ülkede, bu İslâm diyarında bunları da yaşadık, bunlara da şahit olduk.
Hemen çoğunuzun aklına cumhuriyetin ilk yıllarının tek parti dönemindeki uygulamalar geliyor herhalde. Yani camilerin ahır veya hapishane yapıldığı, ezanların susturulduğu, Kur’ânların yakıldığı, her türlü dinî faaliyetin yasaklandığı yılları düşünmeye başladınız herhalde. Ama öyle değil, nakledeceğim bu acı hatıra, yakın tarih diyebileceğim bir zaman diliminde vuku bulan, bizzat yaşadığım veya şahit olduğum ve hatırladıkça halen üzüntü duyduğum, hayatımın acı ve ibretli bir hatırası... İbretli olduğu için, ders alınır diye sizinle paylaşmak istedim.
Tarih: Seksenli yıllar. Yer: Anadolu’nun küçük bir ilçesi.
Sessiz, sakin, huzurlu bir belde. İlçe halkı dindar, muhafazakâr ve aynı zamanda devlete ve kanunlara oldukça itaatkâr ve hürmetkâr. Gelenek ve göreneklerine bağlı, kendi aralarında gıpta edilecek derecede samimî bir birlik ve beraberiliğin hazzını yaşıyorlar. Kavga gürültü nedir bilmez bu ilçenin halkı. Anarşi ve terörün kol gezdiği yıllarda dahi burada en ufak bir hadise olmamış, tek kelime ile her halükârda emniyet ve asayiş berkemal. Buradaki emniyet yetkilileri, hâkim ve savcıları hemen hemen boş boş otururlar desek mübalâğa olmaz. Geçmişte böyle olduğu gibi, bugün de halen bu küçük ve huzurlu ilçede durum aynıdır.
Evet bu huzurlu ve asayişten taraf, bir problemi olmayan beldede olup bitenleri kısaca bilgilerinize sunmaya çalışalım: Efendim 12 Eylül darbesi yapılalı bir hayli zaman olduğu halde ve bu zaman zarfında darbeciler ülkede yapmak istediklerini yaptıkları halde, halen bazı yerlerde icraatlarına devam ederler. İşte bu maksatla güya asayiş ve güvenliği sağlamak için bölgede güvenlik taraması yapan bir seyyar komando birliği, hiçbir problemi olmayan bu beldede konaklar.
Asayişi korumak niyetiyle gelen bu askerî birlik, şöyle birkaç gün ilçenin genel durumunu gözetim altına alır. Bakar ki halk işinde gücünde, bir problemin olmadığını görür. Ama ilçedeki manevî hava, halkın dindar olduğu; kumar, içki gibi kötü alışkanlıkların olmadığı, insanların huzur, barış, kardeşlik, birlik ve beraberlik içinde yaşamaları onların da dikkatini çekmiştir.
Bütün bu iç açıcı müsbet durumu görmezlikten gelen askerî birlik komutanları, sebebi bilinmeyen sebeplerden, sudan bahanelerle belde halkını rahatsız etmeye başlar. Bütün evleri defalarca aramaya başlar. Kur’ân-ı Kerim’ler de dahil olmak üzere, dînî muhtevalı kitapları kayıt altına alarak, depolara doldururlar. Başta Nur talebeleri olmak üzere, bir çok ehl-i dini derdest ederek ifadelerini alırlar.
İlçenin en görünür bir tepesine kocaman harflerle “Önce vatan” yazısını yazdıktan sonra, belediyenin ilân hoparlöründen yüksek sesle: “Dikkat! Dikkat! Sayın ilçe halkı! Asayiş ve güvenliğinizi sağlamak için buradayız. Gözlemlerimize göre burada önemli bir güvenlik problemi olmamasına rağmen, bu ilçe çok geri bırakılmış. Bunun önemli bir sebebi de aranızdaki bazı Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı gericilerdir. Yaptığımız aramalarda Said Nursî’ye ait çok sayıda kitap, dergi ve gazete yakaladık. Said Nursî’yi peygamber olarak görenler var. İşte bu güzel ilçeyi bu çeşit çağdaş olmayan insanlardan kurtarmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Lütfen bu konuda bize yardımcı olunuz” derler.
Bu ibretlik ilânla beraber, ardı arkası kesilmeyen arama ve taramalar, tutuklamalar devam edince, halkı bir şaşkınlık, bir korku sarar. Bunlara meçhul odakların korku salan fısıltıları da eklenince iyice paniğe giren ilçe halkı, evindeki dinî kitapları yakın arazide toprağa gömmeye başlarlar. İyice korkuya kapılanlardan bazıları da çareyi kitaplarını yakmakta bulurlar. Ama takipler bununla bitmez, bu defa da askerler kitapları toplamak için çevrede arazi taramasına başlarlar.
Yaa, işte böyle sevgili okurlar. Şahit olduğum bu acı olayı özetleyerek nazarlarınıza sunmuş oldum. Gayem böyle iç karartıcı olayları tekrar gündeme getirerek moralleri bozmak değil elbette.
Maksadım asıl vazifesi ve sorumluluğu milletin huzur ve güvenini sağlamak olan güvenlik kuvvetlerimizin, zaman zaman hangi işlerle iştigal ettiklerini bir daha nazarlara sunmaktır. Ve ayrıca bunca haksız ve kanunsuz muamelelere rağmen, halkımızın ortaya koyduğu sabır ve sağduyuya dikkatleri çekmektir.
Diğer yandan bu gün belki artık kitaplar yakılmıyor veya yerlere gömülmüyor. Velâkin AB’nin kapısını çalmakta olan ülkemizde halen fikir ve düşünceler halen hür değil... İnsanlar halen istedikleri şekilde kendilerini ifade edemiyorlar.. Düşüncelerinden dolayı insanlar halen yargılanıyorlar. Halen birçok kişi veya kurum, asli vazilerinin dışında, üstlerine vazife olmayan işlerle uğraşıp, hiçbir günahı olmayan halkımızı incitmeye devam ediyorlar.
Daha bu yolda almamız gerekli olan çok mesafe var diye düşünüyorum.
28.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|