Yılmaz Aydoğdu kardeşimiz, gazetemizin eski Bandırma muhabiridir. Merhum Tayyar Alnıak Ağabeyle birlikte, pek güzel hizmetleri oldu.
Kendisi halen İzmir'de ikamet ediyor. Ancak, çok ağır hasta olup, sizin müstecap duâlarınızı bekliyor.
Geçenlerde bizi telefonla aradı. Hal–hatırdan sonra, şu an vücudunun yarıdan fazlasının çalışamaz, fonksiyonunu ifa edemez durumda olduğunu söyledi.
Ayrıca, bu vesileyle kardeşlerinden hem duâ beklediğini, hem de duâya medar olacak kısacık bir yazıyı kaleme aldığını ifade etti.
Birkaç gün sonra "Cehennemsiz Cennet" başlıklı o yazı elimize ulaştı. Bilvesile, biz de o yazıyı sizlere takdim ediyoruz.
* * *
Cehennemsiz Cennet
İnsanın hayatı inişli çıkışlı olduğu gibi, bazen hastalık ve musibetlerle de zînetlenir.
Sabır kuvvetiyle, ibadetin de sadakat noktasındaki samîmî ihlâs ve takvasıyla, Cenâb-ı Hakkın rızası dairesinde hareket ettiği takdirde, yaptığı her şey riyâsız ve gösterişsizdir.
Kur'ân'ın âyinesi olan Risâle-i Nur'un dairesinde olanlar ise, bunların fevkinde, fevkalâde bir hâlet–i ruhiye içinde istikametlerini bulurlar.
Nur fabrikasının vasıfsız işçisi olarak, bu dâvâ içinde bulunan kardeşlerimin ulvî meziyetleri, onların hizmetteki gayret–şümûl çalışmalarına hep gıbta ettim, onlara özendim. Ama, onlara bir türlü yetişemedim.
Risâle-i Nur'un kerameti olarak telâkki ettiğim uhrevî kazançlarına ortak olmaya çalıştım. Yani hazıra kondum.
Uzun zamandır, vücudumun büyük bir bölümü hastalık nimetiyle şereflendirildiğinden, Cenâb-ı Hakkın lütfu ve bir ikram-ı İlâhî olarak hak etmediğim halde, buna mazhar oldum. Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Elhamdülillah!
Kardeşlerime, ben de duâ etmek suretiyle uhrevî kazançlarıma hissedar yapmak istedim.
Rabbime tevekkül ve niyazlarımda, hüsnü-kabul olduğuna inandığım hastalığımı vesile yaparak, Risâle-i Nur'un has şakirtlerine duâ ederken, "Allah'ım Risâle-i Nur'a hizmet eden kardeşlerime Cehennemsiz Cennet ver" diyorum.
Bu duânın Allah'ın hikmetine ve ilâhî kanunlarına muvafık olup olmadığını gazetemiz yazarlarından değerli hocam Süleyman Kösmene'den öğrenince, duâya bu şekilde devam ettim ve ediyorum.
Onların samîmî ve ihlâsın ötesinde tesanüd ve ittifakları ile nice isimsiz kahramanlar listesine isimlerini yazdıranlar var.
Bir de bana "istiğna" düsturunu tatbik etme imkânı verseler, mutluluğum kat be kat artacaktır.
Hayatımın en çetin ve zorlu imtihanı ile mevsim olarak en sert kışını yaşıyorum.
Üstad'ımın dediği gibi, "Ne yapayım acele ettim kışta geldim, sizler ise Cennet-âsa bir baharda geleceksiniz."
O baharın genç neslimizin üzerinde çiçek açmasını, dâvâmızın yüceldiğini, kalbi firavunlaşmış insanlara emsâl teşkil edeceği baharı sabırsızlıkla bekliyorum.
Mehmet Akif'in dediği gibi: "Hakk'ın vaad ettiği günler yakın, belki yarın, belki yarından da yakın."
Bizler mum misali, kudsî dâvâmız için eriyip, başkalarını aydınlatmalıyız. Asr-ı Saadet halkası ile âhirzamanı birleştirerek talihli insanlar olmaya liyakat kazanmalıyız. Duâlarım da bunun içindir ki: "Allah'ım! Risâle-i Nur Talebelerine Cehennemsiz Cennet ver" derken, isabetli düşündüğümü, duâmdaki samimiyetimi Rabbim riyâsız bir şekilde kabul etsin. Amin.
Kardeşiniz Yılmaz Aydoğdu
GÜNÜN TARİHİ 30 Ocak 1948
Mahatma Gandi, ihanete kurban gitti
Hindistan'ın bağımsızlığı için büyük mücadeleler veren Mahatma Gandi, Yeni Delhi'de kendi milletinden bir cani tarafından bıçak darbesiyle vurularak öldürüldü.
Kısa biyografi
Mahatma Gandi, 1869 yılında Porbandar'da doğdu.
Varlıklı, kültürlü bir ailenin çocuğu idi. Kendini yetiştirerek, zamanla ülkenin en üst seviyedeki millî ve dinî lideri haline geldi.
Onun hayat macerası şu şekilde cereyan etti: İlk ve orta tahsilinden sonra Ahmedâbâd Üniversitesinde okudu. Ardından Londra'da hukuk öğrenimi gördü.
Bombay'da bir müddet avukatlık yaptıktan sonra, 1893'de gittiği Güney Afrika'da tam 21 yılını geçirdi. Orada çok aktif çalıştı. Bu ülkede oturan 150.000 Hintlinin haklarını savundu. Bunun için hem dernek kurdu, hem de gazete çıkardı. Hint Bağımsızlık Kànununu da burada hazırladı.
1914'de yurduna dönen Gandi, I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlere dostça davrandı. Ancak 13 Nisan 1919'da Amritsar'da geçen kanlı olaylardan sonra onlara kesin olarak cephe aldı. Uygulamaya başladığı tesirli taktikler çerçevesinde bütün Hindistan halkını pasif direnişe ve İngilizlerle işbirliği yapmamaya çağırdı.
1922 Delhi Kongresinden sonra İngiliz yetkili organlarınca mahkûm edildi, iki yıl kadar tutuklu kaldı.
1920'de yalnız protesto hareketinin lideri iken, ülkesinin millî kahramanı haline geldi. Bu yüzden, birçok kez tutuklanıp serbest bırakıldı.
Hindistan, nihayet 15 Ağustos 1947'de bağımsızlığına kavuştu.
Ama, ne yazık ki, Gandi bu tarihten sonra fazla yaşayamadı. Bir sûikasta kurban gitti. 30 Ocak 1948'de bağnaz bir Brahman tarafından, yani kendi bir yakını tarafından Yeni Delhi'de bıçaklanarak öldürüldü.
Gandinin itikadı ve dünya görüşü, özellikle siyasî anlayışı, onun şu sözleriyle özetleniyor: "Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda, o benim itikadımın da son maddesidir."
30.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|