Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

İcad kavramı üzerine



İcad etmek, bir şeyi yapmak anlamında bir kelimedir. İcad etmenin biz aciz insanlara bakan ve Yaratıcı olan Allah’a bakan yönü vardır. İnsana bakan yönünde icad etmek demek, var olan şeylerden aklı ile yeni şeyler yapmak demektir. İlim adamlarının yeni keşif ve icatlar yapmaları bu nev’idendir. Allah’ın kanunlarını keşfederek onları insanların hizmetine sunmak da bir nev’î keşf ve icattır. Ampulün keşfi ile elektrikten insanların istifadesini sağlamak da bu nev’î icaddır.

Yaratıcı olan Allah’a bakan yönü ile icad etmek demek, yoktan yaratmak demektir. Bediüzzaman Hazretleri 23. Sözün Birinci Mebhasında “Evet, ey insan, sende iki cihet var: Birisi, icad ve vücut ve hayır ve müsbet ve fiil cihetidir. Diğeri, tahrip, adem, şer, nefiy, infial cihetidir. Birinci cihet itibarıyla arıdan, serçeden aşağı, sinekten, örümcekten daha zayıfsın. İkinci cihet itibarıyla dağ, yer, göklerden geçersin. Onların çekindiği ve izhar-ı acz ettikleri bir yükü kaldırırsın. Onlardan daha geniş, daha büyük bir daire alırsın. Çünkü sen iyilik ve icad ettiğin vakit, yalnız vüs’atin nisbetinde, elin ulaşacak derecede, kuvvetin yetişecek mertebede iyilik ve icad edebilirsin. Eğer fenalık ve tahrip etsen, o vakit fenalığın tecavüz ve tahribin intişar eder” demektedir.

Burada insanın icad ve hayır cihetinde cüz’î bir gücü ve kuvveti olduğu ifade edilmektedir. İnsanda cüz’î bir icad gücü olmasaydı Allah’ın sonsuz icad ve yoktan yaratmasını anlayamazdı. Bunun için Allah insana cüz’î bir icad kabiliyeti vermiştir. Tâ ki kâinattaki Allah’ın sonsuz icad gücünü anlamaya bir mikyas, bir ölçü olsun.

Kader cihetinde de insanın yaptığı şeylerde “Ben yaptım” diye yapılan şeye sahip çıkmaya hakkı yoktur. İyiliklerine sahip çıkamaz.

“Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiâtından (kötülüklerinden) tamamen mesûldür. Çünkü, seyyiâtı isteyen odur. Seyyiât, tahribât nev’inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribât yapabilir. Müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder (hak kazanır): Bir kibrit ile bir evi yakmak gibi. Fakat, hasenâtta (iyiliklerde) iftihara hakkı yoktur; onda, onun hakkı pek azdır. Çünkü, hasenâtı isteyen, iktizâ eden rahmet-i İlâhiye ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir. Suâl ve cevap, dâî ve sebep, ikisi de Hak’tandır. İnsan, yalnız duâ ile, imân ile, şuur ile, rızâ ile, onlara sahip olur.

“Fakat seyyiâtı isteyen, nefs-i insaniyedir—ya istidad ile, ya ihtiyâr ile. Nasıl ki beyaz, güzel güneşin ziyâsından bâzı maddeler, siyahlık ve taaffün alır; o siyahlık onun istidadına âittir. Fakat, o seyyiâtı çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden, yine Hak’tır. Demek, sebebiyet ve suâl, nefistendir ki, mesuliyeti o çeker. Hakka âit olan halk (yaratma) ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için, güzeldir, hayırdır.

“İşte, şu sırdandır ki, kisb-i şer (şerri işlemek), şerdir; halk-ı şer (şerrin yaratılması), şer değildir. Nasıl ki pek çok mesâlihi (faydaları) tazammun eden (ihtiva eden) bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam, diyemez ‘Yağmur rahmet değil.’ Evet, halk ve icad da bir şerr-i cüz’î (küçük bir şer) ile beraber hayr-ı kesir (pekçok hayır) vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesîri terk etmek, şerr-i kesîr olur. Onun için, o şerr-i cüz’î hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki, abdin kisbine ve istidadına âittir.”1

Yüce Allah’ın icadı ise “Adem-i Sırf” denilen yokluktandır. Allah bütün kâinatı adem-i sırftan icad eder.2

Felsefeciler sebeplere tesir vererek yaratılışı ve icadı sebeplere vermişlerdir. Buna şeriat lisanında “şirk” (Allah’a ortak koşma) denmektedir. Şirkin sebebi kâinattaki tertib-i esbabdır. Her şeyin bir sebebe bağlı olduğundan sebeplere tesir vermişlerdir. Gerçekte ise sebepler aciz ve kabiliyetsizdir. Hiçbir şeyi yapmaya, yani icada hiçbir kabiliyeti ve tesiri yoktur.

Allah’ın, sebepleri, icadına vasıta yapmasının hikmeti, pek çok esmasının tezahür etmesini istemesidir. Yüce Allah kendisini isimleri ile tanıtmak istemesinden, sonuçları sebeplere bağlamıştır. Ancak tesir ve icad, sebeplere ait olmayıp doğrudan “İlim, irade ve kudret-i İlâhiye” iledir.

Sebeplerin hiçbir tesiri olmadığının delili şudur: Sebepler içinde ilim, irade ve kudreti olan yalnız insandır. İnsanın en basit fiillerinden olan yemek, içmek ve konuşmak gibi fiillerinin ortaya çıkmasında insanın hiçbir tesiri yoktur. Bu fiiller, doğrudan Allah’ın kudreti iledir. Çünkü insan bu işleri ancak Allah’ın kudreti ile yapabilir. Konuşamayanı konuşturamaz. Görmeyene gösteremez, Allah kudreti ile yapmazsa insan asla yapamaz. Bir hücrenin gıdalanmasından tutun, kalbin çalışması ve beyninin işlemesi hepsi Allah’ın kudreti, ilmi ve iradesi iledir.3

İnsan ancak İman ile, niyet ile ve ihlâs ile yapılan işlerden ahiret hesabına hissedar olur ve sevabından faydalanarak ibadet etmiş olur. Varlıkların hisseleri ancak “hizmet-i ubudiyet”tir.

Aynı şekilde şeytanların da kâinatta icad cihetinde hiçbir müdahaleleri yoktur. Yaptıkları sadece hayra engel olmakla şerre sebep olmalarıdır. Hayrı yaptırmamakla şerre sebep olurlar. 13. Lem’ada Birinci ve Dördüncü İşarette bu konuda gerekli açıklamalar vardır. Üstad Bediüzzaman, 23. Lem’a olan “Tabiat Risâlesi”nde de sebeplerin ve tabiatın icad cihetinde hiçbir müdahale ve tesirinin olmadığını ispat etmekte ve Hatime’sinde de Allah’ın hem yoktan yaratma, hem de terkip ve tahlil tarzında yaratmasının bulunduğunu ispat etmektedir.

Sonuç olarak: Peygamberimiz (asm) buyurdular ki: “Allah’ın hazinesi kelâmıdır. Bir şeyin olmasını dilerse ‘Kün’ (Ol!) der ve o iş olur.” Nitekim yüce Allah buyurdu: “Allah’ın işi budur ki bir şeyin olmasını murat ederse, ‘Ol!’ der ve o iş de oluverir (Kün Feyekûn).”4 Allah’ın bütün işleri “Kâf-Nun” (Kün) tezgâhında dokunur.

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 428

2- Sözler, s. 488

3- Sözler, 32. Söz, Birinci Maksattan itibaren bu konu anlatılır.

4- Yasin Sûresi, s. 81

28.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.01.2007) - Vukufiyet ve derinlik

  (12.01.2007) - Şuunât-ı İlâhiye

  (08.01.2007) - Melekler

  (30.11.2006) - İktidarın kullanımı

  (30.11.2006) - Küreselleşmenin dinî boyutu

  (01.11.2006) - İktidarın kullanımı

  (31.10.2006) - Siyasetin müstakim yolu

  (04.08.2006) - Din-vahiy dili ve Kur’ân’ın harfleri

  (03.07.2006) - Bid’at nedir, ne değildir? (2)

  (02.07.2006) - Bid’at nedir, ne değildir? (1)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004