Her şeyi rakamlarla izah etmek doğru olmayabilir, ancak rakamların ortaya koyduğu ‘gerçekler’i de tamamen yok sayamayız. Türkiye uzun yıllar ‘enflasyon ligi’nde birinci sırada yer aldı. Son yıllardaki kısmî düzelmeler sebebiyle bu konudaki ‘lider’liğimiz sona erdi. Ancak hâlâ ‘lider’ olduğumuz çok sayıda ‘liste’ var.
Dikkat çeken bir nokta da, ülkenin ‘manevî değer’ini korunmak için seferber olduklarını söyleyenlerin; aynı hassasiyeti ‘ekonomik ve sosyal değerler’i korunak için seferber olmaması. Tabiî ki manevî değerlerin korunması önemlidir, ancak burada sözkonusu olan ve korunmasına çalışılan ‘mânevî değer,’ ne yazık ki ‘din’ anlamındaki değer değil. Korunmaya çalışılan, yanlışları da savunmak anlamına gelen ‘Biz dünyaya bedeliz’ anlayışı...
Meselâ Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün ‘yolsuzluk algılama endeksi’ne göre 169 ülke arasında 69. sırada yer alıyor. Bu listeye göre yolsulluğu en az olan ülkeler sıralamasında birinci İzlanda, ikinci Finlandiya. 37. sırada Kıbrıs Rum Kesimi var. Liste devam ediyor ve 69. sırada (en az yolsuzluk yapılan ülkeden, en çok yolsuzluk yapılan ülkeye göre yapılan sıralamada) Türkiye var. (Tempo, Sayı: 4/999, 25 Ocak 2007)
Bu listeye bakıp, “Hayır, Türkiye’de bu derece yolsuzluk yapılmıyor. Listeyi hazırlayanlar Türkiye’ye haksızlık yapmış” diyebilir miyiz? Aksine, “Türkiye’deki fiilî durum bu listeden daha kötüdür” diyenler bile çıkabilir.
İsterseniz, birinciliğimizin devam ettiği başka ‘liste’lere de bakalım: “BM İnsanî Gelişme Endeksi”ne göre de Türkiye’nin durumu iç açıcı değil. 177 ülke arasında 92. sıradayız. Bu sıra numarası ile ‘orta gelişmişlik’ seviyesini geçemeyen ülkemiz, listede yer alan Uruguay, Surinam, Peru ve Ekvador’un da altında kalıyor.
Çok önemli başka bir gösterge de, işsizlik oranıyla ilgili. Uzun yıllardan beri devam eden işsizlik problemi, azalsa da ‘tehlike sınırı’na yakın duruyor. Milyonlarca kişinin işsiz olduğu ülkemiz, çalışanlarının da ‘mutsuz’ olduğu bir yer. Kimi iş bulamamaktan yakınırken, kimileri de bulduğu işte ‘memnun olmadan’ çalışıyor.
Sağlık konusunda da sıkıntılar bitmiyor. Gelişmişlikle ilgili başka bir gösterge de, çocuk ölümleriyle ilgili olanı. Türkiye’de bin çocuktan 32’si 5 yaşına gelmeden vefat ederken, bu rakam Bulgaristan’da 15 ölümle sınırlı. Tabiî ki, 90 ve 100 çocuğun öldüğü Azerbaycan ve Pakistan gibi ülkeler de var. Bütün bu rakamlar, ülkeye ‘coşku vermek’le bir yere varılamayacağını hatırlatmalı değil midir?
Son günlerde tartışılan TCK 301. madde, Türkiye ve Türkiye’nin ‘organları’nı “aşağılama”yı mahkûm ediyor. Peki, bu rakamlar mı ülkeyi aşağılıyor, yoksa rahatsız edici de olsa görüşlerini beyan eden yazar-çizerler mi? Cevabı Tempo vermiş: “Aslında bu rakamlar, 301’den yargılananlardan çok daha ağırını söylüyorlar. Rakamlar, istatistikler Türkiye’ye gerçek aynasını uzatıyorlar. İçi boş şovenist söylemlerin içini bir anda boşaltıyorlar. Ve Türkiye’ye verdiğimiz değeri uluslararası camiaya ilân ediyorlar. Dahası bizi şikâyet ediyorlar. Ya biz... Düşünceleri, sözleri, yazıları mı yargılayacağız? Yoksa rakamlara bakıp bir kez daha düşünecek miyiz? “ (agd. s. 29)
*
Bilgi nedir?
İstanbul Bilgi Üniversitesinin MBA programında dersler veren senarist ve sihirbaz Kubilay Tuncer şöyle demiş: “Ben bütün konferanslarımda özellikle bir şeyin altını çiziyorum: Ben ne yaşam gurusuyum, ne de bilge bir adamım. Sadece bazı sorular üzerinde metodolojik biçimde kafa yordum ve bunu paylaşmak hoşuma gidiyor. Bu arada, şu ‘guru muru’ denilen insanları da anlamakta zorlandığımı itiraf edeyim. Yok, üç derste bilmem ne becerisi, yok 7 günde bilgelik... Ayıptır. İnsanlar, nasıl oluyor da birisinin çıkıp onlara üstünlük taslamasına müsaade ediyor, anlamıyorum. Bilgi sükûnetle paylaşılması gereken bir şeydir.” (Milliyet İK, 7 Ocak 2007)
“Guru muru”lar bu tesbitten alınacak, ama vak’a bu.
30.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|