Türkiye’de bilen de bilmeyen de yani önüne gelen konuşuyor. Denildiği gibi maşallah ağzı olan konuşuyor. Bundan dolayı da ortalığı kesif bir dezinfarmasyon dumanı kaplıyor ve bunun neticesinde kimse kimseyi net göremiyor. Bundan dolayı biraz netleşmek lazım.
Bu sözü edilen gelişigüzel, hatta anarşik bilgiler karanlığı ve cehaleti daha da artırıyor. Eskilerin güzel bir tabiri var ‘Horozu çok olan köye sabah geç gelir’ derler. Sözgelimi geçen gün bir dost meclisinde yine bilen de bilmeyen de söz aldı ve konuştu. Bazıları Mahir Kaynak gibi ABD’nin Irak’ta emellerine ulaştığını ve kayıpların devede kulak kaldığını söylediler. Bu genel fotoğrafı iyi görememekten ileri gelen bir yanlış tespit. Halbuki tam tersine hem Irak’ta hem de dünyadaki tablo ABD’nin aleyhine kesinkes değişti. 5 yılda dünya tarihi bir daha eskisine benzemeyecek şekilde istihale geçirdi. Zaten Newsweek dergisi ABD Irak’ta boğuşurken Çin’in aradan sıyrıldığını ve fırladığını yazdı.
İsterseniz kazananları veya kaybedenlerin tahlilini kısaca yapalım: Neoconlar BM’nin 2002’de yayınlanan Arap dünyasında insanî kalkınmayla ilgili raporu gerekçe göstererek İslâm dünyasına hem fiziki hem psikolojik bir harp açtılar. Bu savaşın sonunda ABD kesinkes kaybetti. Bununla birlikte, elbette hâlâ ABD’nin elinde dünyayı yok edecek bir güç var. Bununla birlikte zaten işgal öncesi söylenenler ve öngörüler gerçekleşti. ‘ABD yıkar ama yapamaz. Ulus inşa etme kabiliyeti yoktur’ demişlerdi. Aynen tahakkuk etti. ABD isterse İran gibi bölge ülkelerine zarar verebilir ama bu, savaşı kazanacağı anlamına gelmez. Yok edebilir ama kazanamaz. Kazanması için diğer tarafın iradesinin teslim olması gerekir. İşte bunu sağlayamıyor. 2002 ve 2003’ten sonra Afganistan ve Irak işgalleriyle birlikte petrol fiyatlarının artmasıyla birlikte aynı nedenden dolayı Soğuk Savaşta kaybeden Rusya bu defa kazanmış ve hazinesi petrol ve doğal gaz gelirleriyle dolmuştur. Irak işgali başta Rusya’yı güçlendirmiştir. Halbuki tam tersine Rusya’nın, müttefiki olan Irak’ı kaybederek zayıflayacağı öngörülmüştü.
***
İkinci kademede, ABD’nin Irak işgali altan alta iş gören İran’ın Irak’ta nufuz savaşını kazanmasıyla sonuçlanmıştır. İran bilinen nedenlerden dolayı Amerikan işgalinden dolayı bölgenin en kârlı aynı zamanda karşı darbe ihtimaline karşı en riskli ülkesi haline gelmiştir. 2002 yılında büyüme hızları Sahra Altı ülkelerinin de gerisinde seyreden petrol üreten Arap ülkeleri, Bush sayesinde tekrar yıllık büyüme hızlarını sıçratmaya muvaffak olmuşlardır.
Arap dünyasının büyüme hızı son yıllarda toplu olarak yüzde 5’i geçmiştir. 2003 yılı itibarıyla sarsıntı geçiren Arap rejimleri siyasi olarak da güçlenmiştir. Bu da yine Bush sayesinde olmuştur. Amerikan yazarlarının da dikkat çektiği gibi demokrasi rüzgârıyla arkaik rejiimleri devirmeye veya en azından korkutmaya ve çeki düzen vermeye çalışan ABD adına Rice iki yıl sonra Kahire’de teslim bayrağını çekmiş ve Mısırlı liderler önünde eski söyleme dönmüş ve ‘demokrasi yerine istikrarı tercih ediyoruz’ demiştir.
Çok değil iki yıl önce ‘60 yıldır otoriter rejimleri destekledik artık bunun değiştiği zaman tüneline girdik’ diyordu. Meğerse hâlâ eski tüneldelermiş. ABD artık müeyyide gücünü kaybetmiştir. Sünniler karşısında askeri savaşı, Şiiler karşısında da siyasi savaşı kaybetmiştir. Bundan dolayı da muazzam bir küresel boşluk doğmuş ve bu boşlukta da Çin ve Rusya’nın yıldızı yeniden parlamaya başlamıştır. 11 Eylül ABD ve İsrail ve Irak’tan başka herkese yaramıştır. Bu yönüyle, ABD, Japonya ve Avrupalı müttefik ve dostlarına karşı da kötülük yapmıştır. Onların genel zeminini de zayıflatmıştır. Bu işgaller dünyada Amerikan kampını topyekün geriletmiştir. Dolayısıyla gücü caydırıcı olarak kullanmak fiili olarak kullanmaktan her zaman evladır.
***
Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle ortaya çıkan bölgesel boşlukta Türkiye ve İran’ın yıldızı parlamaktadır. Mısır’dan sonra Arap dünyasının en güçlü lideri Irak devredışı kalmıştır. Ondan arta kalan güç boşluğunu İran ve Türkiye doldurmuştur. Türkiye’ninki İran gibi kendi gayretiyle değil, güç boşluğundan kaynaklanan tabii bir gelişmedir. İran’ın riski yanıbaşındaki Amerikan güçleri iken Türkiye’ninki şimdilik Peşmergelerdir. Bundan dolayı da, The Guardian gazetesinin de yazdığı gibi Türkiye ve İran bölgesel bir güç haline gelmiştir. ABD’nin hamakat politikaları neredeyse bütün düşmanlarını güçlendirmiştir. Keskin sirke küpüne zarar misali hard power olarak kendisine güvenen Bush ve Neoconlar ABD’nin gücünü tüketmişlerdir.
Türkiye kendisini bu aşamada yeniden tanımlayabilir ve kendisini tehzip edebilirse ABD’nin bırakacağı boşluğu en ziyade doldurabilecek güç hatta yegane güç olarak yükselişine devam eder. Bunda tarihi şartların büyük payı var. Tarihe, sosyolojik zemin ve coğrafyaya dayanmayan bütün politikaların er geç iflas etmesi mukadderdir. Savaşın başlangıcında Paul Kennedy gibilerin yaptıkları kehanetler tutmuş ve ABD’nin Irak işgali geniş tarihin arizi ve parantez bir dilimi olarak kalmıştır.
28.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|