Öldüğünüzü farzedin. Hayat emareleri kalmamış. Hz. İsa (as) gibi birisi gelse sizi yeniden hayata döndürse ne kadar sevinirsiniz.
Yaşarken hareket eden ölü gibi olmak da var. Üstadın, “Ey mezar-ı müteharrik olan bedbahtlar! Gelen neslin kapısının önünde durmayınız. Mezar sizi bekliyor!” hitabı da böyle hareket eden ölüleri anlatmıyor mu?
Allah’ı, Peygamberi, ahireti, kısacası, dini, imanı tanımadan, Yaratıcının mesajlarına kulak vermeden yaşamanın acaba robot gibi hareket eden ölü olmaktan bir farkı var mı?
Hemen belirtelim ki İslâmın hakikatleri hayat veren hakikatlerdir. Meselâ bir âyette açıkça Kur’ân’dan söz edilirken, “kalblere hayat veren Kur’ân”1 tabiri kullanılır. Enfal Sûresinin 24. âyetinde de Peygamberimizin (asm) bizi dâvet ettiği hakikatlerin din ve dünyamıza hayat veren hakikatler olduğuna dikkat çekilmiştir.
İşte İslâmın hakikatleriyle cehalet karanlığından, manevî ölülükten kurtulan Sahabe gerçek hayatı, gerçek diriliği Resûlullah sayesinde hissetmişlerdi.
Yine küfrün karanlığı Kur’ân’da ateşten bir çukur olarak nitelendirilir ve Cenâb-ı Hakkın bu çukura düşmekten kurtardığı bildirilir: “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. Bir de, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken, O sizin kalblerinizi kaynaştırdı da, Onun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız; Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Herkes Onun huzuruna döndürülecektir.”2
Sadi, Sevgililer Sevgilisi Kâinat'ın Efendisi Allah Resûlüne gönül verememeyi, onun Sünnetini baştâcı edinememeyi, sevgisiyle yanıp kavrulamamayı ölülük olarak niteler. Der ki: “Bir kimse benden O’nun vasfını sorsa, gönlünü kaptıran kişi, bir nişanı olmayan sevgiliden nasıl bahseder?! Aşıklar, Sevgilinin yolunda can verenlerdir. Ölülerden ses gelmez ki!”3
Onun yoluna nasıl can baş koyulması gerektiğini şöyle anlatır: “Gönül erlerinden biri yakasının içine yumulup murakabeye varmış, manevî âlemleri keşif denizlerine dalmıştı. Kendine geldiği zaman arkadaşlarından biri lâtife etti: ‘Bulunduğun bahçeden bize kerâmet hediyesi olarak ne getirdin?’ Gönül eri cevap verdi: ‘Gönlüme koymuştum ki gül fidanına vardığım zaman, dostlara sunmak için bir etek dolusu gül toplayayım. Ulaşınca gülün kokusu beni öyle sarhoş etti ki, eteğim elimden gitti!’”4
Dipnotlar:
1- Şûrâ Sûresi: 52.
2- Âl-i İmran Sûresi: 103.
3- Gülistan, s. 6.
4- A.g.e.
20.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|