Tefekkür müthiş bir iksir. Öyle ki onunla gaflet bulutları dağıtılır, hayatın anlamı daha iyi anlaşılır, incelikleri kavranır ve hayatın tadına varılır.
Tefekkür ehlinin hayatı hep böyle geçmiş ve geçmektedir. Onlar hayatlarında monotonluğa, meskenete aslâ yer vermezler. Çünkü her şeyden ders ve ibret almasını bilirler. Kâinat onların gözünde zerreden kürelere kadar her şeyiyle bir tefekkür hazinesidir.
13. yüzyılın kargaşalı döneminde Bostan ve Gülistan gibi düşündüren, gafletleri dağıtan ibretli, nefis çalışmalara imza atan Sadi de, kâinat sergisini tefekkür imbiğinden geçirmeyi başarmış, asırlara damgasını vurmuş büyük bir tefekkür ehli.
Bize ihsan ve ikram edilen her şey tefekkür ufkumuzu genişletmeli, şükür deryasına daldırmalı değil mi? Kalp gözü açık Sadi, Gülistan’ında, “Allah’ın şükrünü hakkıyla ödeyebilmek kimin elinden, kimin dilinden gelir?” der ki: “Alınan her nefes hayatı uzatır; verildiği zaman da vücudu ferahlatır. Demek her nefeste iki nimet var. Her nimet için ise bir şükür gerek.” (Gülistân, s. 3).
Yeryüzü Sadi için de bir sergi, bir fuar gibi açılmış, bir nimet sofrası hâlinde önümüze serilmiş, herşey emrimize sunulmuştur. Sadi bunu anlatırken, “Rahmetinin hesapsız yağmuru herkese saçılmış. Nimetinin cömertlik sofrası her yere açılmış. Çirkin bir günah yüzünden kullarının namus perdesini yırtmaz; uygunsuz bir kusur için onların rızık gelirini kesmez” (s. 4) der.
Yeryüzü bütün şaşaası, güzellikleri ve bin bir türlü nimetiyle bir saray hâlinde emrimize verilmemiş midir? Bunu şu nefis örneklerle anlatır Sadi:
“Bir döşeyiciyi andıran sabah rüzgârına, ‘Yeryüzüne zümrüt yeşili yaygı ser!’ demiş. Bir süt nineye benzeyen bahar bulutuna, ‘Bitki kızlarını yer beşiğinde besle!’ diye emretmiş. Nevruz bayramlığı olsun diye ağaçlara yeşil yapraktan elbiseler giydirmiş. Bahar mevsiminin gelmesiyle mini mini dalların başlarına çiçekten taçlar koymuş. Şeker kamışının özsuyu Onun kudretiyle halis bal olmuş. Hurma çekirdeği Onun terbiyesiyle boylu boslu fidan haline gelmiş” (s. 4)
Çiçekten kelebeğe, bitkilerden yıldızlara kadar herşey emrine verilirken ya insan kimin emrinde olacak? Bu hususta da şunları söyler Sadi:
“Bulut, rüzgâr, ay, güneş ve gök, sen eline bir lokma ekmek alasın da gafletle yemeyesin diye çalışmaktalar. Senin yolunda hepsi dönerek, dolaşarak Allah’ın buyruğunu yerine getirirken, sen emre uymayasın, insafa sığmaz.” (s. 4) “Kula yakışan odur ki, Allah katında kusurlarının özrünü dilesin. Yoksa Onun ulûhiyetine lâyık olanı kimse yerine getiremez.” (s. 5)
Hayatın zevkine varabilmek için herşeye tefekkür gözlüğüyle bakmak lâzım.
19.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|