Toplumun en verimli ve aktif kaynağı gençlerdir. Dünya nüfusunun üçte biri 15-25 yaşı arasındaki gençlerden oluşur. Genç nüfusun çoğu az gelişmiş fakir ülkelerde yaşamaktadır. Gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde gençler maalesef cemiyet hayatının dışında tutulmakta ve kendi başlarına bırakılmaktadır. Bilhassa ülkemizde üniversite kazanamayan lise mezunu gençlerin büyük çoğunluğu sokağın, kafe, internet kafelerin insafına, eğitimine ve girdabına terk edilmişlerdir. Bu genç ve dinç kaynaktan maalesef faydalanmamaktayız. Bu da gelecekte toplum problemlerinin artacağının işaretidir.
Gençlerini çalıştıramayan ülke geleceğini kuramaz. Askere göndererek ülke savunmasında kendilerine güvendiğimiz gençlerin geleceklerini inşa etmelerine müsaade etmemekte ve onlara güvenmemekteyiz. Peki, ama neden? Neden gençlerimizi karanlık odakların insafına terk etmekteyiz? Neden onları yararlı faaliyetlerde çalıştırmamaktayız?
Gençlerimizi problemleri ile karşı karşıya bırakmak ve hayırlı hizmetlerde istihdam etmemek, potansiyellerinden, aktivitelerinden faydalanmamak akıl kârı değil. Maalesef eğitim kurumlarımız cemiyet hayatından kopuk bir eğitim vermektedir. Hâlbuki toplumla kaynaşmayan eğitim ve hayattan uzak gençlerle geleceğimizi nasıl inşâ edeceğiz?
Hayattan kopuk gençlerin kendilerine olan güvenleri zayıflar, geleceğe kaygıyla ve hayata ürkek gözle bakarlar. Bu onları sorumsuzluğa iter. Sorumluluktan kaçmak isterler. Başlarına gelen en küçük sıkıntıdan dolayı da alkol ve uyuşturucunun kendilerine sağlayacağına inandıkları geçici rahatlığa sığınırlar. Bu da onları bağımlılığa ve tutsaklığa götürür.
Gençleri sosyal hayattan soyut bir hayata iten birinci sorumlu, eğitim sistemindeki yanlışlık olduğu gibi aşırı koruyucu ana-baba tutumu da bunu desteklemektedir. Anne-babanın aşırı koruyucu tutumu, tek başına iş yapamayan, hep birilerinin koruyuculuğuna sığınan silik kişiliklerin oluşmasına sebep olmaktadır.
Sosyal hayattan uzak yetişen gençlerde hayatın zorluklarına dayanma gücü kaybolur. Hayattaki başarısızlıklar, üzüntüler ve dayanılması zor sıkıntılar depresyona sebep olmaktadır. Problemlerini kendi becerileri ile çözemeyen gençlerde kendilerini değersiz ve eksik görme eğilimi baş gösterir.
Gençlerde özgüven denilen kendi başlarına iş yapma ve beceri kazanma önemlidir. Yeteneklerinin farkında olmayan ve yeteneklerinden faydalanmayan gençler bilhassa kendilerini suçlayan ve aşağılayan büyüklerinin de yardımı ile aşağılık duygusuna kapılır ve kendilerine olan güvenlerini kaybederler. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı eğitimde sadece teorik bilgilerin verilmesi yeterli değildir. Gençler sosyal hayatta mutlaka aktif bir takım roller üslenmelidir. Eğitim sosyal hayat ile iç içe olmalı ve eğitim kurumları sosyal ve yaşanan hayatın ihtiyaçlarına cevap verecek niteliğe sahip olmalıdır.
Eğitimin amacı hayata hazırlamak ise gençlerde iş hayatı, toplumsal hayat, aile hayatı bir bütünlük arz etmelidir. Eğitim aileden, iş hayatından ve sosyal hayattan kopuk olmamalıdır. Bu da gençlere imkânların tanındığı, iş hayatına katıldığı, ailede sorumluluğun paylaşıldığı bir eğitim ile mümkündür.
Sosyal hayatın vazgeçilmezi ve gönüllülüğün kurumsal yapısı olan STK’lar gençlere kucak açmalı ve onların aktivitelerinden, enerjilerinden ve dinamiklerinden faydalanmalıdır. Bir taraftan eğitim, öbür taraftan sosyallik gençlere hem güven kazandıracak, hem topluma faydalı hale getirecektir. En önemlisi de sağlıklı genç nesillerin yetişmesinin önü açılacaktır. Gelişmeyi başarabilmek için sağlıklı nesillere ihtiyaç vardır.
Geleceğe güven içinde bakabilen gençler dışlanmayan, değer verilen, güvenilen bir ortamın ve sosyal hayatın eseridirler. Öyle ise gelin gençlerimizi hayata, iş hayatına ve sosyal hayata katalım. Gençlerin enerjilerinden ve aktivitelerinden istifade edelim. Gençleri hayırlı ve faydalı faaliyetlerde istihdam edelim.
18.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|