Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Allah’ı doğru tanımak



Geçenlerde bir doktor arkadaşım bir arkadaş grubunda kendisine “Allah kendi kaldıramayacağı bir taşı yaratabilir mi?” şeklinde bir soru sorulduğunu bu sorunun cevabını tam anlamı ile veremediğini ve en sonunda kendi imanında bir zayıflama olacağından korktuğu için ortamı terk ettiğini anlattı. Ben de bu sorunun çok dayanaksız ve saçma bir soru olduğunu, bu soruyu soranın soru içinde Allah’ı isim ve sıfatları ile tam anlamı ile tanımadığının işaretlerini ortaya koyduğunu, bunu cevaplamak yerine bu kişiye doğru Allah kavramını tanıtmak gerektiğini onun zihnindeki Allah (c.c.) tanımı ile bir yere varılamayacağını söyledim.

Öncelikle Allah subhandır ve her şeye kadirdir. Aslında bu sorunun samimiyetle sorulmuş olduğunu düşündüğümüzde cevabı da bu tanımlar içinde yer almaktadır. Yani aklımıza gelen bütün “-ebilmekler”i Allah yapabilir. Allah kavramı ile hiçbir “-amamak” kavramı yan yana kullanılamaz. Bu tanımlar ortaya konduktan sonra soru havada kalır. Soran kendi dar aklı ile haşa sanki Rabbi’ni köşeye sıkıştırmak hevesindedir. Yaratamaz cevabında bizzat ve yaratabilir dendiğinde dolayısı ile kaldıramamaktan kaynaklanan bir yetersizlik ortaya çıkacaktır. Bu hallerin ikisi de çok özet şekilde ifade etmeye çalıştığımız Allah kavramı ile yan yana olamaz.

Varlık âleminde cereyan eden olayları kendi iç dinamikleri ile şekilleniyor olarak kabul ettiğinizde Âlemlerin Rabbi’nin kâinat şekline dönüştürdüğü şiir ve kitabı anlama ya da en azından her işleyişin size yönelik bir ifade olduğunu fark etme şansınız kalmıyor. Böyle bir durumda çoğu zaman varlığın önünüze koyduğu farklı tablolara razı olamıyor Yaratıcı’nın irade ve kontrolü ile ortaya çıkan olumlu ve olumsuzlukların ahenginden hasıl olan zenginlik ve çeşitliliğe razı olamıyorsunuz. Oysa, varlığın işleyişi çeşitlilikler ve zıtlıklar üzerine oturtulmuş. Bu çeşitlilikler ve zıtlıklar ortasında ferdin doğruya ulaşabilmesi ve istikamet üzere devam edebilmesi gerçekten çok çetin bir imtihan.

İnsanlığın gelişim seyri içinde ortaya çıkan farklı kültür ve medeniyetler varlık âlemini kendi iç dünyalarını şekillendiren değer yargıları çerçevesinde, yani ayinelerinin rengine ve özelliğine göre anlamlandırmaktadırlar. Bu noktadan bakıldığında ferdin varlık aleminin içinde şekillenen doğrular hiçbir zaman mutlak doğruyu ifade etmeyecektir. Yani zaman ve mekânın sınırlılığı ve her yönü ile izafi olan varlık âleminde hiç kimse mutlak doğruyu, her şeyin gerçek hakikatini bulduğu iddiasında olamayacak ve doğrular varlık gereği hep izafi olacaktır. Yani her hüküm elde bulunan veriler ve doğruya götürdüğüne inanılan yollar çerçevesinde doğru olduğuna inanılan konumda kalacaktır.

Mutlak doğruya ulaşabilecek güç insanlarda olmadığına göre, “her meslek sahibinin başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: “mesleğim haktır”, yahut “daha güzeldir diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını ve çirkinliğini ima eden “hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturu” herkesçe rehber edinilmelidir. İşin hakikatinde bu dünya ve insanın özellikleri mutlak doğruyu bulmanın rahatlığını yaşatacak özellikler barındırmamaktadır. Elde olan tek şey ihlâs ve samimiyet, doğru olduğuna inandığını bulana kadar aramak, bulduktan sonra da bu doğruları anlayıp anlatmaya çalışmak olmalıdır.

Bunu yaparken fert edebini aşmamalı ve konumunun hep farkında olmalıdır. Allah’ı insanî alanın dar ölçüleri içinde idrak edebilmek mümkün değildir ve bu alandan sadece çıkarımlar yapılabileceği unutulmamalıdır. Günümüzün en temel problemlerinden biri belki de maddî âlemin yapı ve kuralları dışına çıkamayan düşünce sığlığıdır. Olurlar ve olmazlar şeklinde hükümler çok aceleci ve çok sınırlı verilerle çok net olarak ortaya konabilmektedir. Bu doğruluk konusundaki hassasiyetin zayıflamasının da bir yansıması olabilir. Oysa doğruluk, her insanın, özellikle de vahye dayanan din mensuplarının ve bilhassa Müslümanların hayatını şekillendiren kavramlar içinde doğruluk en merkezi konumdaki değerler ve kavramlardan olmalıdır. Bu kâinatın ve insan hayatının en değerli meyvelerinden olmalıdır. Dolayısı ile olur ya da olmaz şeklinde bir hüküm ortaya koyarken çok ihtiyatlı davranmalı hiçbir ifade ve insanî hüküm mutlak olamayacağı için ifadelerimizde bir esneklik hep bulunmalıdır. Ancak bir hüküm de ortaya konurken aklın ve mantığın çizdiği sınırlar dışına çıkılırsa anlamsız ve saçma o kadar çok soru sorulabilir ki… Bütün bu sorular da sadece sorulmuş olmak için ya da bir art niyete hizmet için ortaya konmuş olur.

O halde önce kendi dünyamızda doğru Allah tanımını yerleştirmeleri ve bunu bütün itikadî problemlerin temeline oturtmalıyız. Bu anlamda Kur’ân ve Risale-i Nur’un temelinde yer alan tevhid hakikati yerli yerine oturmaksızın Yaratıcı mânâsını çözmeye çalışmak toplama bilmeden integral problemi çözmeye çalışmak gibi beyhude bir uğraş olacaktır.

12.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.02.2007) - Medeniyetler ve sınırlar

  (29.01.2007) - İnsanlık tarihinin sabahı

  (22.01.2007) - Helâket ve felâket asrı

  (15.01.2007) - Asrın en büyük ihtiyacı: Doğruluk

  (18.12.2006) - Veda etmenin en güzel sebebi

  (11.12.2006) - Güzel görmek, güzel düşünmek

  (04.12.2006) - Buluşma camide olmuştur

  (27.11.2006) - Hizmetin dünyaya ve mânâya yönelişi

  (21.11.2006) - Hizmette öze yöneliş

  (13.11.2006) - Gaziantep’te sevgi dünyasına dâvet

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004