Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Şu Şubat’ın çektikleri

Geçtiğimiz ay, Müslümanlar dinimizde çok önemli bir yeri olan Kurban Bayramını kutladılar. Lâkin bayram günü hakkında uyuşmazlık vardı. Ülkemizde ve bir kısım İslâm ülkesinde 31 Aralık’ta bayram yapılırken, birçok Arap ülkesinde ve Arabistan’da 30 Aralık’ta bayram yapıldı.

Cuma hutbesinde imam efendi, Müslümanların her konuda ve özellikle de takvim konusunda birlik ve beraberlik içinde bulunması için duâ etti. Biz de cemaat olarak duâya iştirak ettik. Bu duâmızın kabulüne vesile olması dileği ile yazımı takvim konusuna ayırmak istiyorum.

Biz Müslümanlar takvimlerimizi Kamere, yani Ay’a göre ayarlarız. Başta Avrupalılar olmak üzere birçok ülke ise Güneş’i esas alarak takvim yaparlar.

Güneş takviminin özelliği gereği mevsimler hep aynı zamana gelir. Bu sayede çok eski yıllardan beri vergiler hasat zamanında toplanabilmekte, mevsim şartları dikkate alınarak planlamalar yapılmaktadır. Fakat yıldönümleri için belirli bir düzen olduğunu söyleyemeyiz, zira milâdî takvim yani güneşe göre düzenlenen takvim o kadar çok değiştirilmiştir ki yıldönümlerinin aynı güneş yılı tarihine uygun olması mümkün değildir.

Bu değişikliklerin başlangıcı bir yılın 365 gün olmadığının farkına varılması ile olmuştur. Güneş yılının 365 gün 6 saat olması sebebi ile Şubat ayına dört yılda bir gün ilâve edilerek çözüm bulunmaya çalışılmıştır.

Yanlışlığın farkına şu şekilde varılmıştır. Roma kilisesi vergi toplama döneminin kış aylarına rastlaması sebebi ile takvimde bir hata olduğunu anlamıştı. Başlangıçta 6 saatlik bir fark küçük olmakla birlikte yüzyıllar geçince zaman farkı 3–4 aya kadar varmıştı. Sonunda imparatorlar gibi sorunu çözdüler. Bu tarihte bir yıla ilâve günler, hatta aylar kattılar. O yıl sene 365 gün değil de yaklaşık 400 gün sürdü. Fakat hasat zamanı yaz aylarının sonuna denk gelmişti işte.

Roma İmparatorları bu takvimle oynayabiliyordu. Meselâ Sezar, adını verdiği aya bir gün ilâve ederek 31 gün yapmıştı. İmparator Augustus, “Benim adımı verdiğim ay Sezar’ınkinden az olamaz, benimki de 31 gün olsun” deyince, Ağustos ayı da 31 gün oluvermişti. Kabak hep Şubat ayının başında patlıyordu. O zaman yılın son ayı olan Şubat ayından kesile kesile 28 gün kalmıştı. Neyse papazlar dört yılda bir olsa da bir gün ilâve ediyorlardı.

Katolik kilisesinin yöntemleri ile bugünlere geldiğimiz milâdî takvim işte böyle. Bu takvime göre yıldönümü, meselâ Hz. İsa’nın (as) doğum günü güneş yılı hesabı ile bulunamaz. Zira hem takvimle çok oynanmıştır, hem de bir yıl 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniyedir. Yıldönümleri ancak yaklaşık bir tarih denilebilir.

Fakat Müslümanlar Kamerî aylara göre takvimlerini düzenlerler. Kamerî aylarda değişiklik olmaz. Zira Ay’ın hareketi muntazamdır ve sabittir. Ayrıca çok kolay gözlem yapılarak takvim belirlenebilmektedir.

Bu hususu şöyle izah edebiliriz. Dünya Ay’ın sadece bir yüzünü görmektedir. Zira Ay’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile Dünya etrafındaki dönüşü aynı zamandır. 27 gün 7 saat 43 dakikada Ay’a göre, hem bir yıl hem de bir gün olmaktadır.

Ne ilginçtir ki, Ay kendi ekseni etrafında bir saniye geç dönse veya dünya etrafında bir dakika fazla dönse görünmeyen yüzünü görme imkânımız olacak. Şu halde ancak Ay’a gönderilen uzay araçları ile bize görünmeyen yüzünün şeklini görebiliyoruz.

Elbette bunun bir hikmeti vardır. Biz hikmetinin anlaşılmasını astronomlara ve ilim adamlarına bırakıp takvim meselemize dönelim.

Kamerî ya da Hicrî takvim Ay’ın dünyadan görünüş evrelerine göre düzenlenmiştir. Bir yıl 12 ay olup, bir ay 29 gün 12 saat 43 dakikadır. Bu süreye Ay’ın evreleri de denir. Dilimizdeki ayın ondördü gibi parlak deyimi de bu husustan ileri gelir. Yani dolunay gecesine verilen addır.

Hicrî takvimin ilk ayı Muharrem, son ayı ise Zilhiccedir. Adı üstünde hicret edilen yıl ile başlanmıştır. Geçtiğimiz 20 Ocak Cumartesi günü Hicrî yılbaşı idi.

Hicrî takvimin Milâdî takvime göre üstünlüğünü, yıldönümlerini nazara vererek açıklamaya çalışmıştık. Tekrar etmek gerekirse değişiklikler sebebi ile Hazret-i İsa’nın doğum gününü belirlemenin neredeyse imkânsız olduğunu ifade etmiştik. Fakat Kamerî takvime göre Peygamber Efendimizin (asm) doğum gününü belirlemek çok kolaydır. Rebiülevvel ayının 11. gecesi Mevlid kandilidir. Keza Kur’ân âyeti ile sabit olan 80 yıldan daha hayırlı Kadir Gecesi Ramazan ayının 27. gecesidir.

Müslümanlar hasat zamanını ve mevsimsel şartları ikinci plana iterek mübarek gün ve geceleri esas almışlar ve Hicrî takvimi kullanmışlardır. Zira bu günlerin farkında olmamak büyük bir kayıp demektir.

Madem takvim önemlidir ve madem Cenâb-ı Allah, Dünya, Güneş, Ay ve Gezegenleri bir nizam ile hareket ettiriyor, Müslümanlar neden ihtilâfa düşüyor? Çözüm nasıl olabilir?

Bundan yıllarca önce Müslüman ülkeler toplantı yapmış takvim birliği ile ilgili temel değerler kabul edilmişti. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu konuda hassas davranmış, konusunda uzman değerli ilim adamları ile toplantılara katılmıştı. Halen de kılı kırk yararak takvim hazırlamakta ve alınan kararlara uygun davranmaktadır.

Bediüzzaman, kendisine sorulduğu zaman, Diyanet’in hazırladığı takvimi esas aldığını söylemiş ve uygulamıştır. Zamanın büyüğüne itimat ederek tartışmalardan çekinmeli, birlik ve beraberliği temin edecek şekilde hareket edilmesi gereklidir. Aksi halde uhuvvet ve kardeşlik duyguları zayıflamış olacaktır.

Bazı Arap ülkeleri ile takvim konusundaki ihtilâfın sebebi ayın başlangıç gününün farklı anlaşılmasından kaynaklanıyor olabilir. Malum Kamerî aylar bir ay 30 gün, bir ay 29 gün olarak belirlenmektedir. Teknolojideki gelişmeler sayesinde Ay’ın gözlenmesi kolaylaşmış, hangi ayın 29, hangi ayın 30 gün çekeceği rahatlıkla anlaşılmıştır. Zaten matematikle saniyesine kadar hesaplanabilmektedir.

Denizcilerin astronomik seyir yapabilmesi için yüzyıllardır almanaklar hazırlanır, Güneş’in, Ay ve yıldızların konumları önceden belirlenerek kitaplara yazılırdı. Bugün dahi gemilerde o yıla ait almanakların bulunması zorunludur.

Ben yıllar önce özel bir okulda “astronomik seyir” dersleri vermiştim. Bu sebeple konunun inceliklerini ve ne kadar muazzam bir düzen içinde yaşadığımızı meslektaşlarıma nazaran bir parça daha fazla idrak edebiliyorum. Evet, gerçekten de nizam o kadar dakiktir ki yıldızların mevkilerinden deniz ortasındaki yerimizi tesbit edip yolumuza devam edebiliyoruz. Eğer gelişigüzel ve tesadüfî hareketler olsaydı astronomik seyir uygulanamazdı.

İşte yıldız ve gezegenlerin bu kadar muntazam hareketleri sebebi ile hesaplama yönteminin kolaylığını anlamış olduk. Zaten Peygamber Efendimizin (asm) hesabî yöntemle mübarek gün ve gecelerin belirlenmesini ifade eden hadisler mevcuttur.

Suudi Arabistan’da bahşiş almak maksadı ile Ay’ı gördüğünü söyleyip daha sonra gerçek olmadığı anlaşıldığı için yeniden oruç tutturulduğuna yıllar önce şahit olmuştuk. Gözleme dayalı hesaba da cevaz verilmekle birlikte birlik ve beraberliği sağlamak için hesabî yönteme daha fazla itibar edilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.

İnşallah, takvim konusunda Müslümanlar lüzumsuz olan inatlaşmayı bırakır ve aynı günde oruç tutmaya başlar, bayram namazını kılar. Mevcut durum bizleri gayrimüslimler nezdinde küçük düşürmektedir. Belki de fitne ile iş gören dessas Avrupalıların oyununa geliyoruz. Bu sebeple konferanslarda alınan kararlara uyarak birlik ve beraberliği temin etmeye çalışmak, her samîmî Müslümanın görevi olsa gerektir.

(Genç Yaklaşım, Şubat-2007 sayısından alınmıştır)

Vehbi KARA

11.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004