Âhir zamanın en tehlikeli özelliklerinden biri, dine zarar verecek bid’aların her yeri istilâ etmek suretiyle yaygınlık kazanması.
Bediüzzaman’ın çok dikkatli, duyarlı ve vurgulu bir üslûpla altını çizdiği çok kritik bir husus bu.
Bu hassasiyetin en önemli kaynaklarından biri, “Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-ı Kur’âniyeye temessük edip (sımsıkı sarılıp) hizmet eden, yüz şehit sevabı kazanabilir” (Lem’alar, s. 171) şeklinde meallendirdiği hadis.
Bir mektubunda Sünnet-i Seniyyenin esaslarını muhafaza etmeyi Risale-i Nur’un aslî vazifesi olarak niteleyip “Sevk-i zarûretle ve hâdisâtın fetvalarıyla onlar terk edilmez” (Kastamonu Lâhikası, s. 48) kaydını koymasının belli başlı dayanaklarından biri de bu.
Keza, Risale-i Nur hizmetine dostluğun şartları arasında “haksızlığa, bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmamak” (Mektubat, s. 329) maddesini zikretmesi de.
Bu ölçünün yer aldığı bahiste, bir üst mertebe olan “kardeş”in özellikleri “Sözler’in neşrine ciddî çalışmakla beraber beş farz namazını eda etmek ve yedi büyük günahı işlememek” olarak ifade ediliyor.
Bu “yedi büyük günah”tan birinin “dine zarar verecek bid’alara taraftar olmak” olduğu ise Barla Lâhikası’nda belirtiliyor (s. 178).
Böylece, bid’alara taraftar olmamak dostluğun ve kardeşliğin ortak şartlarından biri olarak nitelenirken, dostlar için ölçü “kalben taraftar olmamak” diye yumuşatılıyor.
Yani, dost konumundakiler bid'a ile amel etmek zorunda kalsalar da kalben taraftar olmamaları şart.
Demek ki bu husus, bir şekilde şahs-ı manevîye dahil olup onun manevî kazançlarından istifade etme noktasında hayatî bir öneme sahip. Kişi haksızlığa, bid’alara ve dalâlete hiç değilse kalben taraftar olmayacak ki, şahsî ibadetlerinde kusur ve noksanları olsa da, dostluk mertebesine dahil olabilsin.
Tabiî, böyle bir mazhariyete erişmesinin ardından bu kusur ve noksanlarını tamamlayıp telâfi ederek önce kardeş, sonra talebe payelerine erişmesi ideal olanı ve bu yol da ardına kadar açık.
Ama her kademede “dine zarar verecek bid’alara taraftar olmama” şartı değişmez bir ölçü.
Bu noktadaki dikkatsizliklerin, derecesine göre ne gibi şefkat veya zecir tokatları getirdiği Onuncu Lem’a’da misalleriyle anlatılıyor
Bunlardan biri, “ehl-i dünyanın nazarında mevki kazanmak emeliyle mühim bir bid’anın muallimliğini deruhte etti”ği için, “hanedanının şerefini zîr ü zeber edecek bir hadiseye maruz kalan” bir hafızın başına gelenler (s. 50).
Bir diğeri, Türkçe ezan bid’atının başlatıldığı günlerde Barla’da Üstadın evinin yanındaki camide görevli olan bir başka hafızın “Camide yeni usul yapmazsam men edileceğim. Yapsam, Üstad taraftar değil” deyip, hizmetin göreceği zararı düşünmeden, Üstadın muvakkaten başka bir köye gitmesini arzu etmesi ve sonrasında “dehşetli bir tokat” olarak ağır hasta olup yatağa düşmesi (s. 48).
Bid’a tuzağı her an karşımıza çıkabilen çetin bir imtihan unsuru.
Özellikle, tahribatçı ve bid’akâr bir rejimi tamir ve Sünnet-i Seniyyeyi ihya vazifesinde (Mektubat, s. 426) istihdam edilenler için..
11.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|