Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Pazartesi (Hicrî Muharrem ayının 10’u) aşûre günüydü.
İslâm âlemi için büyük önem taşıyan bu günü bir aya yayarak yaşayanlar, bu ayın tamamını aşûre ayı olarak kutlayanlar da var aynı bizim gibi. Aşûre ayının önemi, yapılması gerekenler hakkında çok şey yazılıp çizildiği için, biz o konuya girmeden gurbetteki aşûre günlerinden bahsedeceğiz.
Aşûre yapmak ve onu konu komşuya dağıtmak, içinde büyüdüğümüz kültürün önemli bir yapı taşıdır malûmunuz. Hz. Nuh’un gemisine misafir oluruz adeta. Öyle bir kardeşlik ve dostluk örneği vardır ki bu dağıtımda, komşumuzu hiç tanımasak bile verdiğimiz bir kap aşûre ile yürekten yüreğe köprüler kurarız.
“Altı üstü bir aşûre canım, ne var ki bunda?” diye düşünebilirsiniz, ama farklı kültürlerin ve dinlerin özelliklerini, yemek alışkanlıklarını, örf ve âdetlerini son derece titizlikle inceleyen yabancılar için bir kap aşûre demek çok şey demek.
Önceleri aşûreyi sadece afiyetle yemesini biliyordum. Onca zahmete katlanıp da aşûre yapmak zor geliyordu. Hani hiç yapılmasa zaten komşudan geliyordu ya da satın alabiliyorduk. Amerika’nın havasından mıdır, suyundan mıdır ya da bizim Türk yemeklerinin, tatlılarının vazgeçilmezliğinden midir bilinmez, bu defa aşûre yapmak istedim. Sanki uzaya füze gönderiyor gibi “Aşûre günü geliyooo!, bir ay kaldıııı! on gün kaldııı! ha geldi ha gelecek!” şeklinde Türkler arasında da muhabbeti geçince, yapmak şart oldu.
Yapmasına yapacaktım, ama onun malzemelerini nereden bulacaktım? Neyse ki sadece Türklere has olmayan bu güzelim tatlının malzemeleri Arap markette satılıyormuş. Hiç yorulmadan, aşûre yapacağımı söyleyince verdiler.
Türk arkadaşlarımdan öğrendiğime göre aşûreyi özellikle yabancı komşu ve arkadaşlarımıza dağıtmalıymışız. Peki dedim ve aşûreyi dağıtmaya başladım. Aldığımız tepkiler ve diğer dağıtan arkadaşlardan duyduklarım, o kadar ilginç geldi ki bana, bunları sizlerle paylaşmak istedim.
Kapı çalınır, tak tak tak!
-Efendim iyi günler! Bu bizim kültürümüzün özel tatlısı, adı “aşûre.” Aşûreyi biz komşularımıza, arkadaşlarımıza dağıtıyoruz. Size de getirdik, buyurun!
Cevaplar:
- Bunu bana neden veriyorsun ki?
- Karşılığında benim size ne vermem lâzım?
- Dur biraz para vereyim!
- Ben anlamadım şimdi, bu ısıtılacak mı yoksa direkt yenecek mi?
- Aaaaa! Ne var tatlının içinde böyle?
Eğer aşûre hakkında detaylıca bilgi sorulursa—ki genelde soruyorlar—Hz. Nuh’un gemisinden ve olan hadiselerden kısaca bahsediyoruz. Bir seferinde ise alınan tepki aynen şöyle;
-Hımm demek öyle, peki sen Hıristiyan mısın?
Bu komik sayılabilecek tepkilerin ardından güzelleri de geliyor ve içimize öyle bir su serpiyor ki, çekilen bütün yorgunluğa fazlasıyla değdiğini hissediyoruz.
Bir Koreli diyor ki: “Aşure için çok teşekkür ederim. Bir ay önce televizyonda Türk tatlıları tanıtılıyordu ben de çok denemek istedim. Hoşlanacağımdan eminim. Ailemle akşam hep birlikte yiyeceğiz.”
Amerikalı biri de, arkadaşımın yaptığı tatlıyı denedikten sonra şunları söylüyor: “Bana aşûre vermeniz gerçekten çok ince bir davranış çok mutlu oldum ve tadını da enfes buldum.”
Yaptığımız, bir kap aşûre vermek, kültürler arası bir köprü kurmak için ne de önemliymiş meğer. Gördüm ki ufak bir hareket ile onların kalbini kazanabilirmişiz, bu çok kolaymış.
Kiliselere ve üniversitelere de kültür merkezleri tarafından aşure ikram ediliyor. Bu ikramların sonunda hakkımızda ne düşünüyorlar acaba, varın siz düşünün.
İkram etmek, Yaradanın kulları üzerinden görmekten hoşlandığı en güzel davranışlardan biridir.
Veren el olmak dileğiyle...
05.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|