Japonya, sanayi ve teknolojide kısa sayılabilecek bir zamanda sağladığı büyük başarılarla bütün dünyanın takdirini kazanmış bir ülke. Dünya ülkeleri arasında, ‘Kalkınmada Japonya’yı örnek alalım’ diyenler de genellikle başarılı da oldu. Peki, bu başarının altında yatan, onu tetikleyen gerçekler neydi?
İnternet ortamında dolaşan ‘sahibi meçhul’ bir yazı, Japonya’yı anlamak için önemli ölçüler veriyor. Bu bilgilerin doğruluk derecesini elbette ‘test’ etmiş değiliz, ama Japonya ile ilgili okuduğumuz ve duyduğumuz bilgilerle örtüşüyor.
Yazıda Japonya şöyle anlatılmış:“Bir Japon’un sizi evine davet etmesi çok büyük bir olaydır, genellikle bizdeki gibi misafirlik yoktur, görüşmek isteyen aileler dışarıda bir restoranda görüşür. Nadiren bir Japon’un evine dâvet edildiyseniz bu sizin için büyük bir onurdur, ama sakın ayakkabılarınızla içeri girmeye kalkmayın, bir çuval inciri berbat edersiniz. Japonya’da eve kimse ayakkabıyla girmez, zaten kapıdan girince önünüzde Çin Seddi gibi bir terlik ordusu ile karşılaşırsınız. Ev sahibi size çay ikram ettiyse, bu artık gitme vaktinizin geldiğini gösterir, çayı içip hemen kalkmanız lâzımdır.
“Genellikle genç kızlar evlenir evlenmez işi bırakır ve evinin hanımı olur. Yalnızca evin erkeğinin kazancı ailenin geçimi için yeterlidir. Hanımlar, çocukları ve ev işleri ile ilgilenir, ailenin bütün parası hanımdadır, tüm harcamaları hanımlar yapar, restoranlarda bile ücreti hanımlar öder.
“Gündüz saatlerinde cafelerde, restoranlarda 65-70 yaşın altında erkek görmek imkânsızdır, çünkü erkekler gündüz saatlerinde iştedir. Bu sefer İstanbul’a geldiğimde bir gün arkadaşlarımla dışarıda buluştum, oturduğumuz sürece ben şaşkın şaşkın, ‘a erkekler var’ diye üst üste farkında olmadan söylendim, arkadaşlarım sonunda ‘ne var bunda, rahatsız mı oldun?’ dediler. Aslında rahatsız olmamıştım, ama gündüz saatinde erkeklerin iş harici bir yerde olmaları bana çok acaip gelmişti.
“Japonya’da kimse kimseye karışmaz, isterseniz en olmadık bir kıyafeti giyin ve ortada dolaşın. Yalnızca çaktırmadan bir kere bakarlar ve kafalarını çevirirler. Gözünü dikip bakmak çok ayıptır, bu nedenle trenlerde uyumasalar bile herkes gözünü kapatır, uyuyor gibi davranır. En kalabalık trende bile kimse sizi rahatsız etmez, hırsızlık olayı yoktur. Bisikletinize bıraktığınız bir çanta akşama kadar kimse ellemeden aynı yerinde durur.
“Japonlar, rüzgâr sörfü yapanlar hariç denize girmeyi fazla sevmez, ama kaplıcalar onlar için en büyük zevk kaynağıdır. Volkanik dağlar çok olduğu için, hemen hemen her yerde kaplıcalar vardır. Kışın bizdeki gibi evlerde bütün odalar ısıtılmaz, evler küçük olduğu ve fazla pahalı olmadığı halde bunu israf sayarlar, yalnız oturdukları odayı ısıtırlar.
“İş yeri evin erkeği ve aile için her şeydir, hanımlar eşlerinin en verimli şekilde çalışabilmesi için ellerinden geleni yapar, erkeğin işten geç gelmesi hiçbir zaman problem edilmez. Karı-koca arasındaki en büyük kavga belki kapıyı biraz kuvvetli kapatmak şeklinde olur. Sözle kavga yoktur.
Toplum hayatında sözden ziyade, bakışlarla kızgınlık anlatılır. Evde de iş yerinde de bu böyledir. Fazla konuşulmaz, ama hareket ve bakışlar her şeyi ifade eder. İş yerinde bir toplantıda konuşanlar genellikle gençlerdir, yüksek rütbeliler yalnızca dinler ve sonunda karar verir. Torpil diye birşey yoktur, yaşı ve tecrübesi üstün olan ileridedir hep.
“Tokalaşma, sarılma, öpüşme yoktur. Hafifçe eğilerek selâm verilir. El teması yoktur. Bir çocuğun bile başını severseniz size çok kızar, bu onu aşağılamak demektir. Kadınlar maddî olarak çok kuvvetli oldukları halde eşlerine karşı çok saygılıdır. Saygı her şeydir, evde, işte, toplumda herkes birbirine saygılıdır. Elbiselerinden kopan bir ip parçasını bile yere atmazlar, başkalarının hakları kendi haklarından önce gelir.”
Japonların da mutlaka yaptıkları ‘yanlış’lar vardır, ama pek çok konuda ‘doğru’ yaptıkları anlaşılıyor. O zaman zaten bize ait olan ‘doğru’lara tez elden sahip çıkalım...
05.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|