Hürriyet gazetesi, pek de alışık olmadığımız bir ‘iyi’ye imza atarak, daha önce yayınladığı bir ‘yalan haber’den dolayı haberde suçlananlardan ve dolayısı ile bütün okuyucularından özür diledi. Bu gelişme, Türkiye’de bazı şeylerin değiştiğini göstermesi bakımından da dikkat çekicidir.
Bazı şeyler değişti, çünkü şimdiye kadar ‘çamur at, izi kalsın’ anlayışıyla imza atılan onlarca ‘yalan haber,’ haberin taraflarının bütün itirazlarına rağmen düzeltilmemiş ve yanlışta ısrar edilmişti. Ama bu defa ‘özür’ dilendi ve üstelik bu ‘özür’, Genel Yayın Müdürünün yazısıyla geldi.
Önce hadiseyi kısaca hatırlayalım: Hürriyet gazetesi, 17 Aralık 2006 tarihli ‘manşet’ haberiyle başörtülü iki doktorun, erkek bir hastaya ‘testis filmi’ çekmediğini iddia etmişti. Gazete iç sayfalarda devam ettirdiği habere başlık olarak da “Tesettür faciası”nı uygun görmüştü. Denilmek istenen şuydu: İşte görün! Doktor olmuşlar, ama ‘erkek’ hastaya film/ultrason çekmiyorlar, tedavisini yapmıyorlar!
Haber yayınlanır yayınlanmaz ‘yalan’ olduğu belgelerle ortaya konuldu. “Ultrason çekmediler” denilmek sûretiyle suçlanan iki başörtülü doktor, o gün görevli değillermiş. Bu durum ortaya çıktığı halde ‘büyük gazete’ yanlıştaki ısrarını sürdürmüş ve “Hastahane başhekimi ‘ilgili rapor’un varlığından Hürriyet sayesinde haberdar oldu” anlamında yayın yapmıştı. (20 Aralık 2006)
Aynı grubun diğer bir gazetesi de, aynı hataya kılıf aramaya çalışıp şöyle yazmıştı: “(...) Olayın ‘diyalog eksikliğinden’ kaynaklandığı tesbitinin yapıldığı öğrenildi. Olayda adı geçen ve tesettürlü oldukları iddia edilen radyologlar(ın) (...) hastahanede perukla çalıştıkları ortaya çıktı.” (Milliyet, 20 Aralık 2006)
Görüldüğü gibi, ‘Başörtülü oldukları için erkek hastaya ultrason çekmediler’ iddiası tutmayınca; bayan doktorların ‘hastahanede peruk taktıkları’ ortaya atılıyordu. Gazetelerde iç denetleme görevi yapan ‘okur temsilcisi’ de bu yanlışı itiraf edip ‘özür’ dileyeceği yerde, ‘kılıf’ bulmaya çalışmıştı.
Nihayet, hadiseyi araştırmak için görevlendirilen müfettişler, işin aslını ortaya koydu: İddia edildiğinin aksine, başörtülü doktorlar o gün görevli değildi ve ‘erkeklerin ultrasonu çekilmiyor’ iddiası tamamen ‘yalan ve uydurma’ idi.
Yalan olduğu ilk günden anlaşılan haberden dolayı, ‘özür’ dilemek için ‘müfettiş raporu’nun beklenmesi bile gereksizdi. Ama yine de ‘özür’ dilenmesinin bir ‘erdem ve fazilet’ olduğunu görmek ve özür dileyenleri kutlamak lâzım. Kamuoyundan özür dileyen Ertuğrul Özkök, “Özür ve teşekkür” başlıklı yazısında şöyle demiş: “Daha dikkatli davranmamız, sadece rapora güvenmeyip araştırmamız gerekirdi. O bakımdan hem muhabirin, hem de yazı işleri olarak bizim kusurumuz var. Ayrıca olayı hemen ‘Tesettür Faciası’ olarak sunmak da açıkça önyargılı bir davranış olmuş. Bütün bunlar için, haberi yapan arkadaşlarımızı uyarıyoruz. Yazı işleri olarak biz de gereken dersi çıkarıyoruz.” (Hürriyet, 30 Ocak 2007)
Burada en az ‘özür’ kadar önemli olan, ‘önyargılı bir davranış’ itirafıdır. Medya, önyargılı olmaktan vazgeçer ve gerçekleri görürse Türkiye ‘düzlüğe’ çıkar.
Bu özür bize, yakın gelecekte ‘yasakçılar’ın da ‘yasak mağdurları’ndan özür dileyeceğini hatırlattı. Hiç şüphemiz yok: Özür sırası kanunsuz başörtüsü yasağını savunanlara da gelecek inşallah.
31.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|