dünden devam
PRİŞTİNA-PRİZREN
Belgrad’da iki güne yakın geçirdikten sonra, Kragujevac üzerinden asıl hedefimiz olan Kosova’ya doğru yola koyulduk. Aslında bulunduğumuz noktaya Saray Bosna daha yakın olmasına rağmen, biz önce güneye doğru gidip Kosova’daki işlerimizi halletmek, sonra da kuzey batı istikametine yönelip Bosna Hersek’e geçmeye karar verdik. Bunun sebebi de, sorunlu bir bölge olan Kosova’yı erkenden gezip bitirmekti. Türkiye’yi Almanya’ya bağlayan uzun ve düz E75 karayolundan hızlıca güneye doğru devam ederek, Üsküp’e yaklaştığımız noktadan batıya yönelip Priştina’ya doğru yolumuza devam ettik. Priştina şu anda NATO yönetimindeki Kosova’nın başşehri. Türk askerlerinin de görev yaptığı KFOR (Kosovo Force) yönetiminde bağımsızlığına kavuşan Kosova’ya girişimiz biraz vakit aldıysa da, büyük bir sorunla karşılaşmadık. Kosova’ya girer girmez camilerin yükseldiğini görmek, içimize bir huzur veriyor. Müslüman bir beldeye geldiğimizi anlıyoruz böylece.
Priştina karmaşık bir şehir. Henüz savaşın izleri tam olarak silinmemiş ve şehir gelişmişliğini sağlayamamış. Hızlı, ancak gelişigüzel bir hayat akışı seziliyor caddelerde. Merkezde bulunan parlamento binasının önüne savaşta ölenlerin resimleri asılmış ve acılarının dinmediği belirtilmiş. Priştina’da, hemen merkezde bulunan Adil Usta adında bir kebapçıda Türk usûlü yemekler yiyebilirsiniz. Adil Usta, Türkiye’den Kosova’ya oradaki Türk okulunun aşçısı olarak gelmiş ve sonradan kendi işletmesini kurmuş, şimdi Priştina’ya gelen her Türk burada yemek yiyor. Burası Türk diplomatların ve askerlerin de uğrak mekânı olmuş.
Başşehir Priştina yakınlarındaki Sultan Murad (Hüdavendigâr) türbesine gidiyoruz sonra. Orada KFOR’daki Türk taburundan askerlerin türbenin etrafındaki yaban otlarını temizlediğini görüyoruz. Kendileriyle sıcak bir sohbete giriyoruz. Bu türbe, Türk askerleri gelmeden önce harap haldeymiş. Türkiye’nin girişimleriyle restore edilmiş ve şu anda çok iyi bir halde bulunuyor. Askerlerimiz de sürekli bakımını yapıyorlar zaten. Nitekim Türk askerlerinin Kosova’da varlığı, buradaki Müslümanlar için çok önemli. Türk askerleri kutsal mekânları muhafaza ediyor ve ayrıca muhtaç durumdaki halka da her türlü yardımda bulunuyor. Dindaşlarının zor duruma düşmesine izin vermiyorlar. Sırf bu sebepten Türk askerinin Lübnan’a da gitmesi gerektiğini düşünüyorduk zaten. Nitekim gitmeleri de iyi oldu. Priştina’ya yarım saat mesafede, Prizren var. Prizren’de Türkçe konuşma oranı Priştina’ya göre daha fazla. Ayrıca Prizren savaştan daha az etkilenmiş olacak ki, daha mamur bir şekilde hayatiyetini koruyor. Buradaki yapıları ihya etmede, tabiî ki TİKA’nın girişimlerini de unutmamak gerekir. Dünyanın gittiğimiz her bölgesinde olduğu gibi, burada da TİKA’nın güzel çalışmalarına şahit olduk.
Prizren’den sonra, artık Saray Bosna’ya gitme vakti gelmişti. Bu sebeple biraz geldiğimiz yollardan geri dönerek, Nis, Kraljevo ve Cacak üzerinden Sarajevo’ya, yani Saray Bosna’ya gidiyoruz. Sınıra varmadan 30-40 km’de aracımızdan dumanlar yükselmeye başlayınca, telâşlı bir şekilde kenara çektik. Ve dağ başında yardım beklemeye koyulduk, bizi gören bir Sırp, aracını durdurdu ve yardım etmek istedi. Hemen telefonuna sarılıp tamirci çağırdı. Bir yandan bizim dumandan dolayı endişelendiğimizi anlayıp, içmemiz için su getirdi. Daha önce İstanbul’a geldiğini ve çok beğendiğini söyleyen bu Sırp, bize en çok ihtiyacımız olduğu anda büyük bir yardım yapmıştı. Yardımları için en azından tamirci ücretini vermek istedikse de, kesinlikle kabul etmedi. Arabamızda önemli bir problem olmadığına mutmain olduktan sonra, Saraybosna’ya doğru yolumuza devam ettik.
SARAY BOSNA
Saray Bosna’ya, Sırp sınırından 2 saat sonra varıyorsunuz. Bu arada sayısız tünellerden geçiyorsunuz. Alabildiğine dağlık ve ormanlık bir coğrafya Bosna Hersek. Yemyeşil dağlar ve sarp kayalar arasında yeşil ırmaklar ve nehirler akıyor. Sayamadık, ama belki de yüzden fazla tünel var Saray Bosna yolunda. Bu tüneller 1984 Saray Bosna kış olimpiyatlarının düzenlendiği zamanlarda açılmış ve halen hizmet vermeye devam ediyor.
Saray Bosna harika bir şehir. Yemyeşil dağlar arasında, tarih kokan sıcak bir havası var. Savaşın izleri, artık tamamen silinmiş gibi. Başşehir Saray Bosna gündüz ve gece yaşayan bir şehir. Turist sayısı oldukça fazla. Merkezde etnik farklılıklar pek ayırd edilemiyor. Herkes birbirine karışmış çünkü. Şehrin merkezindeki Millî Kütüphane, Sırp holiganlar tarafından içindeki kitaplarla birlikte yakılmış ve savaşın utanç verici bir abidesi olarak muhteşem mimarîsiyle harap bir şekilde duruyor.
Bosna Hersek’in tek ovası bu şehirde bulunuyor. Fatih, buraları fethetmeden önce pek bir önemi yokmuş Sarajevo’nun, ancak bu dönemden sonra cazibe merkezi olmuş.
1914 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun veliahtının öldürülmesi ile I. Dünya Savaşı başlamıştı. İşte bu suikast Saray Bosna'daki Latin Köprüsü üzerinde gerçekleşmiştir.
Bosna Hersek’in bir özelliği de çok soğuk olması. Yazın ortasında sıfıra yakın derecelere kadar düştüğü oluyor sıcaklığın. Ayrıca dağlık olması hasebiyle ve de hava şartları yüzünden uçakların iniş yapmada en zorlandığı bölgelerden biri. Çoğu uçak, burası yerine Zagreb’e yönlendiriliyormuş. Şehrin merkezine Başçarşı deniliyor. Başçarşı’da çok güzel bir çeşme ve bir çok da cami bulunuyor. Bunun yanında, Türk hamamı ve de bedesteni de görülmeye değer. Şehir manzarası olarak nadide şehirlerden biri Saray Bosna. Şehrin çevre yolu, dağın eteğinden geçiyor. En güzel şehir manzarası da buralardan seyredilebiliyor. Şehir turist dolu. Merkezde karnınız acıkırsa, en az İnegöl’deki kadar lezzetli “cevab” adındaki köftelerden yemenizi tavsiye ediyoruz. Zaten kokuları sizi mutlaka kendine çekecektir. Başçarşı’daki Ferhadje caddesi boyunca camiler, kiliseler, sinagoglar ve eski yapılar, konaklar serpilmiş şehre. Şimdilerde şehre bir barış havası hakim. Sırplar, Boşnaklar, Hırvatlar bir arada yaşıyorlar.
Bosna’da Türk okulunu da ziyaret ettik ve buradaki eğitim hizmetlerini yerinde görmek imkânı da bulduk aynı zamanda. Saray Bosna Avrupa’nın orta yerindeki Osmanlı şehri olarak hayatiyetini sürdürüyor.
—Devam Edecek—
|