Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde kabul edilen ‘demokratikleşme paketleri’ne rağmen, ‘özgürlük’ yolunun hâlâ dikenlerle dolu olduğu ortada. ‘Demokrasi paketleri’nin kabul edildiği günlerde de herkesin dile getirdiği gibi iş sadece ‘paket’ hazırlayıp açıklamakla olmuyor. AB yetkililerin de, STK mensuplarının da ısrarla dikkat çektiği diği konu; topyekûn bir zihniyet değişiminin gerekli olduğudur.
Türkiye’de olması gereken ‘zihniyet değişimi’ gerçekleşmediği için kâğıt üzerindeki iyileşmeler hayata yansımadı ve onca ‘demokrasi paketi’ne rağmen tartışmalar sona ermedi. Mesela, son günlerde tartışma konusu olan TCK’nın meşhur 301. maddesi var. Bu maddenin problemli olduğunu dost düşman herkes kabul ediyor. Devam eden tartışma; ‘maddenin tamamen kalkması mı yoksa kısmen düzeltilerek devam etsin mi’ tartışmasıdır. Kalıcı çare zihniyetin değişmesidir; ama ara formül olarak da maddenin kaldırılması gerekmektedir.
Demokrasi ve hürriyet yolunda adım atmakla övünen iktidar cephesi, ne hikmetse bu konuda yanlışta ısrar edip maddenin kalmasından yana tavır alıyor. Ortaya konulan görüşlere bakılırsa hükumette de bir ‘eylem birliği’ yok. Bazı bakanlar ‘madde kalkabilir’ derken, bazıları kısmen değişiklikten bahsediyor. Bazıları ise maddenin değiştirilmesini daha tehlikeli görüyor.
Can sıkıcı olan, “madde kalsın ya da kısmen değişsin’ diyenlerin bunu ifade ederken ortaya koydukları ‘bahane’nin tutarsızlığıdır. Onlara göre maddenin değişmesi için ‘toplumsal uzlaşma’ gerikiyor. Toplumun çeşitli kademelerince dile getirilen bunca değişiklik talebine rağmen hâlâ ‘uzlaşma’ aradıklarını söyleyenlerin uzlaşmadan anladıkları ne ola ki? Yoksa bu konuda da başörtüsü yasağını sona erdirmek için ileri sürülen bahene türünden bir uzlaşma mı aranıyor? Kiminle, ne için uzlaşma? Millet; gerek başörtüsü yasağının ve gerekse bu ve benzeri özgürlükleri sınırlayan maddelerin derhal kaldırılmasını öteden beri istiyor. Bunu da her fırsatta dile getiriyor.
Bütün bunlar uzlaşma için yeterli değil mi? İktidarın ‘uzlaşma’dan maksadı CHP ve ‘o kafa’ mensupları ise; onlarla millet menfaatine hiç bir konuda uzlaşmanın sağlanamayacağı bilinmelidir.
Doğruları tekrarlamaktan geri durmayalım: Özgürlüklerin önündeki her türlü engelin kalkması için millet nezdinde geniş bir mutabakat vardır. Bu talepler dikkate alınmalı ve gerek başörtüsü yasağı ve gerek 301 ve benzeri özgürlük yolunu engelleyen her türlü madde kaldırılmalıdır.
Bir defa daha altını çizelim: Problemli olan madde sadece 301. madde değildir. Onun gibi en az 10-15 madde var. (Hangi madde olduğunu ‘uzman’lar bilir.) Dolayısı ile bütün bu engel maddeler beraberce değiştirilmeli. Kâğıt üzerindeki bu değişimle beraber bir zihniyet değişimi de temin edilmelidir. Aksi halde sadece 301. madde değişse bile pratikte bir şey değişmeyecek, böyle günler için yedekte bekletilen diğer maddeler işletilmeye başlanacaktır. Sonra onların değişmesi için tartışma başlayacak ve Türkiye bu yolda emek ve zaman kaybedecek.
Çare, dünyanın bu işi nasıl hallettiğine bakmaktır. Madem dünya bu şekilde özgürlükleri sınırlayan maddeleri tasfiye etmiş ya da kâğıt üzerinde böyle maddeler olsa bile fiilen uygulanmaz hale getirmiş, Türkiye de aynısını yapmalıdır. Nasıl ki ‘iyi’ maddelerin kâğıt üstünde var olması bir işe yaramıyorsa, aynı şekilde kâğıt üstünde kalmak şartıyla ‘kötü’ maddelerin var olması da zarar vermez. Mesela, yürürlükleki kanunlara göre ‘şapka’ takmayan memurlar ‘suç’ işliyor. Ama hiç bir memur bu suçlama ile mahkemeye verilip ceza almıyor. İşte aynen bunun gibi ciddî bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var ki ‘kötü’ maddeler kâğıt üstünde kalsın...
Bir de ‘Her dakika kanun maddeleri değişmez, bekleyip uygulamayı görelim’ demiyorlar mı? Uçuruma yuvarlanacağı gidişinden belli olan bir arabayı durdurmak mı gerekir, yoksa yuvarlanmasını bekleyip ‘çekici’ mi çağrılır?
Türkiye’yi ‘idare edenler’e bir defa daha seslenelim: Lütfen yanlışlarda ısrar etmeyin.
01.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|