Hayat sadece dünya ile sınırlı değil.
Hayat, ruhlar âlemi ile başlayan, anne karnı, çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık ile devam ederken, kabir hayatı ile yeni ve ebedî bir sürece inkılab eden uzun bir yolculuk. Mahşer yeri, Sırat Köprüsü ve Cennet-Cehennnem...
Ölüm bir yokluk ve hiçlik değildir. Ebedî âlemin büyük bir kapısıdır.
Ermeni bir yazarın arkasından Türkiye’nin ve dünyanın tanıdığı bir devlet adamı ve düşünürü de ebedî âleme uğurlandı.
Arkalarından oldukça yüksek ses getirdiler. Ama bu seslerin onlara ne gibi faydası olduğunu ancak kendileri bilebilir.
Oysa dünyada günde yüz elli bine yakın insan ölüyor. İki yüz binden fazla da hayata gözlerini açan insan var.
Gelen gidiyor. Giden gelmiyor.
Üç şey, insanı vefatından sonra takip ediyor: Dost ve akrabaları, malı-mülkü ve amelleri. Kabirden sonra amelleri giderken, diğer ikisi geri dönüyor.
Ne mal, ne mülk, ne de dostlar...
İnsan kabirde hesabı ile başbaşa kalıyor.
Ölen insan meşhur ise yıllarca adından söz ettiriyor.
İşe yaramaz ve çevresine zarar veren biri ise unutuluyor.
Hayat bitmiyor. Hayat devam ediyor.
Mala âşık, mülke âşık, insana âşık olanların eli boşa çıkıyor.
Hakiki mal olan salih ameller ise kendi değerini koruyor. Ölse hile ardından sevap hanesi boş kalmıyor.
İsmail Cem’in eşi ve çocukları da bunu anlamışlar ki, babalarının ölümünü “Allah’ın takdiri” olarak kabullendiler. Vefat ederken baş ucunda Kur’ân okuttular.
Başka hangi yol var ki zaten?
01.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|