“Dünyanın faniliğini bilip de ona rağbet eden insana şaşarım” der Hz. Ömer.
Oysa dünyanın fani olduğunu bilmeyen yok. Söz açıldığında “Sultan Süleyman’a kalmayan dünya” deriz. Ama Mevlânâ’nın dediği gibi ham meyvenin dala sımsıkı bağlandığı gibi ruhen, kalben dünyadan kopmak istemeyiz. Dünyada yaşadığımıza göre dünyadan zaten maddeten kopmamız mümkün değil. Ama elimizde “Dünyayı kesben değil kalben terk etmek lâzımdır” gibi aldatmaz bir ölçü var.
Yine bilir ve bütün gönlümüzle inanırız ki, “Şu fanî dünyada, şu muvakkat misafirhanede, kısa bir ömürde az bir lezzet için; ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil.” (Mektûbat)
Sonsuzluk yolculuğunda bizi yolda bırakmayacak; destek, güç, moral ve şevk verecek hakikatlere ne kadar muhtacız.
Bu güç, yetenek ve sermaye de aslına bakılırsa yapımıza yerleştirilmiş. Bu sermayeden yararlanmakla başbaşayız.
Öyle ya hayatın binbir türlü meşakkat ve sıkıntıları var. Bunları göğüsleyebilecek potansiyel güç de bizde mevcut. Ama bu silâhı sırtımızı yere getirecek manevî düşmanlara karşı kullanamıyorsak mağlup olmamız kaçınılmazdır.
Eğitimsiz asker düşmanın hücum ve taktiklerine direnemediği gibi manevî eğitimden geçmeyen insanın da nefis ve şeytanın hücumları karşısında ayakta kalması mümkün değildir.
İman ve İslâmın zenginlikleri; sabır, tahammül, hamd, şükür, rıza gibi büyük manevî dayanaklarımız var. Bu duygulardan gerektiği gibi yararlanamazsak hayatın zorluk ve sıkıntıları karşısında ezilmek ve yıkılmaktan nasıl korunacağız?
Oysa “Muhakkak Biz insanı zorluklardan geçirmek üzere yarattık.” (Beled Sûresi: 4.) âyetinde buyurulduğu gibi insan zorluklara göğüs germek için vardır.
Vücut gerekli besin ve vitaminleri alamamışsa bazen küçük bir virüs karşısında yatağa düşer. Ama güçlü bir vücudu mikropların alt etmesi mümkün değildir.
İbrahim Edhem’in yayan olarak hacca gittiğini gören bir kişi hayretten kendini alamamış: “Bineksiz, azıksız Kâbe’ye nasıl varacaksın?” diye sorduğunda, “Yorulursam sabır ve tahammül adlı bineğe binerim. Acıktığımda şükür isimli azıktan yerim. Susadığımda da rıza isimli suyumdan içerim” diye cevap vermiş.
Bütün mesele hayatın zorluklarına göğüs gerebilecek moral güce sahip olabilmek.
05.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|